2006/01/10

Kibrit Çocuk Robinho

Robinho’nun Real Madrid’e transferinin ardından tüm dünyada çok şey yazıldı ve bu gidişle yazılmaya devam da edecek. Bense Robinho’nun İspanya macerasına değinmeden önce Brezilya’daki geçmişinden bahsetmek istiyorum.

Santos yakınındaki ufak bir şehir olan São Vicente’de dünyaya gelen Robson de Souza’nın futbol yaşantısı birçok Brezilyalı çocuk gibi bir escolinhada başlamıştı. Okulcuk anlamına gelen escolinha sözcüğü, Brezilya’da kulüplerin çocuk ve genç takımlarını belirtir. Çocukların neredeyse bebek yaşta (ben diyeyim 3, siz diyin 5) girdikleri ve kulüplerin daha üst seviyedeki takımlarına geçmeden önce çeşitli turnuvalarda mücadele ederek gelişme şansı buldukları bir çeşit futbol okulu olan escolinhaların Brezilya'ya özgü kısmıysa, özellikle favelalarda yaygın olan örneklerinin çocukların futbol dünyasına ilk adım attıkları sportif kuruluşlar olmaları ve tıpkı samba okulları gibi gençlerin uyuşturucu ve şiddetten nispeten uzak kalmalarını sağlayan sosyal bir oluşum görevi görmeleridir. Hizmetlerinin karşılığında aylık düşük bir ücret talep eden escolinhalar, aileleri ücreti karşılayamayacak durumda olan yetenekli çocukları genelde ücretsiz olarak kabul ederler.

Robinho da 6 yaşındayken başladığı escolinha tecrübesinin meyvesini 12 yaşındayken Santos’un futsal takımına girerek aldı. Zico, Ronaldinho gibi isimlerin de yeşil sahalara geçmeden önce oynadıkları futsal sayesinde top tekniğini ve çevik, kıvrak fiziğini daha da geliştirme şansı buldu (futsal hakkında daha fazla bilgi için: http://futsalturk.blogspot.com/ incelenebilir).

Nasıl Arjantin futbolunda parlayan her yıldıza “Yeni Maradona” etiketi yapıştırılıyorsa Brezilya futbolunun yıldız adaylarına da aynı şekilde “Yeni Pelé” damgası yapıştırılması adettendir. Robinho’daysa bu adet biraz daha olumlu bir biçimde kendini gösterdi. Robinho 15 yaşındayken çıktığı bir antrenmanda kulübü ziyaret eden Pelé tarafından fark edildi. Robinho’nun oyun stilinden çok etkilenen ve “Onda kendimi görüyorum,” diyen Pelé, ailesiyle tek göz bir evde yaşayan Robinho’nun Santos tesislerindeki yurda taşınmasını sağladı. Fakir bir aileden gelen Robinho’nun hayatında düzenli olarak üç öğün yemek yemeye başlaması ancak bu dönemden sonra gerçekleşti.

Dahi çocuk 18 yaşında (yani 2002 yılında) Emerson Leão yönetimindeki Santos’ta ilk maçına çıktı. Sonradan Porto’ya transfer olacak genç yetenek Diego ile harika bir ikili oluşturan Robinho, Santos’un aynı sene, Pelé’den beri ilk kez şampiyon olmasında büyük pay sahibiydi. 2003’te şampiyonluğu Cruzeiro’ya kaptırsalar da Libertadores’te finale kadar yükseldiler (finaldeyse Boca’ya yenildiler). Takımın 7 numarası Robinho 2004’te yine coştu ve Vanderlei Luxemburgo yönetimindeki Santos’un sekizinci lig şampiyonluğuna ulaşmasını sağladı.

2004 sonunda annesinin fidye için kaçırılması ve ancak iki ay sonra serbest bırakılması, Robinho’nun futbol yaşantısına Brezilya’da devam etmesinde şüpheye düşmesine sebep oldu. Santos kendisini takımda tutmak için her şeyi denese de Robinho’nun ismi bu dönemden itibaren Barcelona, Chelsea, Real Madrid, PSV gibi birçok Avrupa kulübüyle birlikte anılmaya başlandı. Real Madrid 30 milyon dolar karşılığında Robinho’yu almak istediğinde Santos bu teklifi reddetti ve Robinho’ya kalması için baskı yaptı. Bunun sonucunda Robinho antrenman ve maçlara çıkmayı reddetti ve çok geçmeden isteğine ulaşarak Real Madrid’in 10 numaralı formasını sırtına geçirdi.

Ama ne yazık ki Galactico’nun en tatsız dönemlerinden birine denk geldi. İşin komik tarafı Robinho Madrid’e giderken Luxemburgo’nun da Real Madrid’deki görevinden alınarak Santos’a dönmesiydi. Yaptığı ticari ve gülünç transferlerle futbolcu sirkine dönen Galactico üst üste başarısız sonuçlar almaya devam ederken Avrupa basını Robinho’yu abartılmış, fiziksel açıdan yetersiz, hatta kabiliyetsiz bir oyuncu olarak eleştirdi (halen de eleştiriyor).

Robinho’yu Brezilya’daki dönemini görmezden gelerek yargılamak kolay, ancak önümüzde Santos’ta oynadığı dönemde 190 maçta 81 gol atmış, kulübün iki şampiyonluk kazanmasında büyük pay sahibi olmuş, Brezilya’da 2002’de gümüş, 2004’teyse altın top ödüllerini almış, Konfederasyonlar Kupasını kazanan Seleção’da yer almış parlak bir yetenek var. İspanya liginin ağır temposunu kaldıramıyor diyenlere Robinho’nun Santos’tayken bir sezonda 70-80 maça ulaşan yükü nasıl bir performans göstererek kaldırdığını izlemelerini (Real Madrid’de bu sayı 50-60 maça düşer), çelimsiz olduğunu söyleyenlereyse Brezilya futbolunu yeniden incelemelerini öneriyorum.

2004 şampiyonu Santos’un Robinho gittikten sonra neredeyse ligden düşecek konuma gelmesi ve küme düşen takımlar arasında en yüksek puana sahip olan Coritiba’dan yalnızca 10 puan fazla alarak Brasileirão 05'i 10. sırada tamamlayabilmesi de Robinho’nun önemini ortaya koyuyor.

Hız, çeviklik, teknik ve hepsinden önemlisi, eşine az rastlanır futbol zekasıyla Brezilya’da oynadığı iki küsur yıl boyunca adından sürekli söz ettiren, Garrincha’yı andıran inanılmaz top sürüşü ve çalımlarıyla (özellikle pedalada konusunda uzmandır) futbol aşıklarını zevkten dört köşe eden Robinho’nun Brezilya dışında neler yapacağını zaman gösterecek. Neşeli karakteriyle hem Santos hem Seleção’da oynarken takım arkadaşlarının sevgisini kazanmış olan bu dahi çocuk yeter ki doğru takımda, doğru teknik direktörle çalışsın.

Hiç yorum yok: