2006/02/24

Ben Ginga Gördüm

Bugün Alex Bellos’un şahane blogunda dolanırken epeydir arayıp da bulamadığım bir filme rastladım. “Ginga” ya da Türkçe adıyla “Ginga: Brezilya Futbolunun Ruhu”.

Nike sponsorluğunda, firmanın Joga Bonito (güzel oyna) kampanyası çerçevesinde hazırlanan film, Brezilya sinemasının en ünlü yapımlarından Cidade De Deus’tan hatırlanabilecek bir ekibin imzasını taşıyor.

Film ekibi Brezilya’nın çeşitli yerlerini gezip ilginç futbol karakterleriyle ropörtajlar yapmış. Dünyanın en büyük amatör futbol turnuvası Peladão’da başarılı olabilmek için Amazonlarda odun taşıyarak, nehirde hoplayıp zıplayarak antrenman yapan ve maç yapmak uğruna her hafta saldan bozma teknelerde onlarca saat yol kat eden yerlilerden tutun, dünya futbolunun yükselen yıldızlarından Robinho’nun Read Madrid günlerinden çok önce, sekiz yaşında bir çocukken oynadığı futsal maçlarına kadar uzanıyor.

Bir saate sıkıştırılmış yedi bölümden oluşan belgesel filmin her bölümünde ayrı bir karakter çerçevesinde Brezilyalılar ve Brezilya futbol anlayışı açıklanmaya çalışılıyor. Tıpkı samba, capoeira ve futbol gibi Brezilyalı kimliğiyle özdeşleşmiş bir kavram olan “ginga” filme adını vermekle kalmamış, başından sonuna kadar da sindirilmiş.

Rio De Janeiro’nun –ve Güney Amerika’nın- en büyük favelası Rocinha’daki Romarinho, Rio’nun karşı kıyısı Niterói’de koltuk değnekleriyle futbol oynayan Wescley, dünyanın en iyi futsal oyuncusu Falcão, São Paulo orta sınıfını temsil eden Sérgio ve favelalarını temsil eden Paulo César, Amazonların derinliklerinde yaşayan Celso, güzel oyunun ustası Robinho; tüm bu isimleri birleştiren nokta Brezilyalı olmaları ve gingaları.

Brezilyalıların kanındadır, sambadadır, kumdadır, orada değildir dağdadır, dağdan kaçmıştır bağdadır diyerek mistik oğlu mistik bir kavrama dönüştürülen ginga nedir peki?

Brezilya Portekizcesinde oldukça sık kullanılan bir sözcük olan “ginga” (jinga diye okuyunuz) aslında Afrika asıllı bir sözcüktür ve capoeira dansındaki en temel harekettir (filmde Paulo César’ın dedesi kabaca gösteriyordu, hatırlarsanız). Capoeiradaki mantığı, sürekli hareket halinde olmak ve karşı tarafın sonraki hamlenizi tahmin edebilmesini güçleştirmektir. Günümüzdeyse hayatın diğer alanlarında da sıklıkla rastlanılan bir kelime haline gelmiştir. Kalas gibi oynayan futbolculara, “Herife bak kütük gibi, ginga yoksunu bu!” diye sövülürken dolgun kalçalarını kıvıra kıvıra dans eden kızlara da, “Çalkala yavrum, ginganı yesinler,” diye seslenildiği çoktur. Yani bir bakmışsınız salınma demek olmuş, bir bakmışsınız kıvırtma.

Bana sorarsanız Brezilyalıların gingası Robinho’nun sekiz yaşındaki görüntülerinde saklıdır; diğer takımı çalıma dizen, gol attıktan sonra da orta sahaya dans ederek koşan ufaklığın içinden dışarı taşmaktadır.

Film bittikten sonra yerinizde duramıyor, “Şurada bir top olsaydı da iki çalım deneseydim,” diyorsanız, üstüne bir de filmin bitiş yazıları geçerken çalan funk carioca eşliğinde fark etmeden sağa sola salınmaya başladıysanız gingayı hissettiniz demektir.

(Öhö öhö.)

Film ve Joga Bonito kampanyasının diğer reklam filmleri http://nikefootball.nike.com/nikefootball/siteshell/index.jsp adresinden ücretsiz olarak indirilebilir, izlenip izlenip, “Oha heriflere bak, inanılmaz bir şey!” denilebilir. Reklam filmlerinde Brezilya’nın geçen yılki dünya kupası eleme maçlarında Şili’yi 5-0 ezdiği maçtan görüntüler eşliğinde bir de Eric Cantona sosu var.

Bu arada sitenin dil seçenekleri içinde Türkçe olduğunu sonradan fark edip kimi kısımları tekrardan izledim, ancak hem sitenin hem de altyazıların çevirisi tam bir rezalet. Çeviriyi bıraktım yazım hataları bile gırla. Hatta bir ara işi “Berezilya” yazmaya kadar vardırmışlar. Kim yaptıysa burnu düşsün, beli kaysın, torpili patlasın diyorum. Oh be.

2006/02/21

Az Paulistão, Çok Nilmar

Campeonato Paulista’da neredeyse tüm kulüpler ilk on maçlarını tamamladılar. Gün itibariyle Bauru şehrinin takımı Noroeste liderliği Santos ile paylaşıyor; iki ekibin de 22 puanı var. 2004’ten beri büyük bir ilerleme göstererek Paulista birinci ligine kadar yükselmiş olan Noroeste ulusal bazda üçüncü ligde (yani C) mücadele ediyor. Umarım hızlı çıkışlarının ardından çabuk yorulup havlu atmazlar da Paulista şampiyonası, tıpkı Ituano, Bragantino, Novorizontino gibi küçük sayılabilecek ekiplerin şampiyonluğu kovaladığı yıllardaki gibi sürprizlere sahne olur.

Bir maç eksiği ve 20 puanla “gizli lider” konumunda olan Palmeiras son maçında ligin dişlilerinden São Caetano’yu 4-0 ezerken iki gol atan, diğer iki golün de mimarı olan Enílton haftalardır oynanan kötü oyunu güzelleştirdi ve Palmeiras formasıyla ilk kez golle buluştuğu maça hayat verdi.

Maçın ilk dakikalarında Palmeiras’ın bariz bir penaltısı es geçilip sonraki atakta São Caetano lehine bir penaltı verilince taraftarların yüreği hopladı. Ancak topun başına gelen –ve spiker tarafından penaltı ustası diye değerlendirilen- Amaral tıpkı bir Türkiye–İngiltere maçında penaltı atmak üzereyken ayağı kayan David Beckham gibi düşerek topu dağlara (ve de taşlara) yolladı. Maçın diğer bir ilginç anıysa son dakikalarda çim sulama sisteminin devreye girmiş olmasıydı. Yerden tüküren köstebek başları gibi çıkıveren ve kendilerine has tırrrrrrr-tık-tık-tık-tık şarkısını söyleyen sulama muslukları oyuncuları ıslatırken ağır bir yenilgi alan São Caetano’nun da gözyaşlarını simgeliyorlardı (yok devenin nalı). Bu arada São Caetano’nun 19’luk forveti Marcelinho epey etkili bir isim, transfer edeceklere duyurulur, diyerek geyiği keseyim.

Palestra Itália diyordum... Sezona neredeyse forvetsiz giren São Paulo birer birer transferler yaparak ülkenin en sağlam hücum hatlarından birini oluştururken Palmeiras yönetiminin Emerson Leão’nun transfer isteklerine kulak tıkaması ve Juninho Paulista’nın bitmek bilmez sakatlığı yeşil beyazlılar için işleri epey zora sokuyor.

Gelelim acıların takımı Corinthians’a; 10 maçta attıkları 27 golle Campeonato Paulista’nın en golcü takımlarından olan Timão gelenek icabı taraftarlarını kahretmeye devam etmekte ve 18 puanla beşinci sırada bulunmakta. Neyse ki artık Bobô’ları eksik. Geçen sezon sonunda geçirdiği ağır sakatlığın ardından sahalara dönen orta saha oyuncusu Roger takımının birçok golünün pasını veren isim. Ligin şimdilik gol kralı olan ve Corinthians’ın Mogi Mirim’i 5-1 yendiği maçta tam 4 gol atan Nilmar ise takımın en heyecan verici oyuncusu.

Takımlar ilk on maçlarını yaptıktan sonra 12 golle gol krallığında birinci sırada bulunan Nilmar Honorato Da Silva Nascimento, Corinthians’a kiralık olarak Lyon’dan gelmişti. Lyon ile Fransa şampiyonluğu yaşasa ve Şampiyonlar Liginde dokuz maçta dört gol atsa da Fransa’da pek forma şansı bulamayan 21 yaşındaki Nilmar, Timão formasını sırtına geçirince jeneriklere layık golleri sıralamaya başladı.

Internacional altyapısından yetişen ve 2004’te Colorado’ya eyalet şampiyonluğunu getiren golü atan bebek yüzlü Nilmar oynadığı güzel futbolla Carlos Alberto Parreira’nın dikkatini çekmeye çalıştığını ve Dünya Kupasında Seleção formasını giymek istediğini söylüyor. Ancak Parreira kupa öncesindeki Rusya-Brezilya dostluk maçı için Nilmar’ın yerine bir süre önce Lyon’a transfer olan Fred’i tercih etti. Geçtiğimiz haftalarda da Lyon Nilmar’ı São Paulo’ya satmaya çalışıyordu. Corinthians, bir yıl için 1,5 milyon Euro karşılığında kiraladığı Nilmar’ı bu süre sonunda isterse 5,5 milyon Euro karşılığında transfer etme önceliğine sahip. Hadi bakalım, pamuk eller cebe.

2006/02/16

Çek Bir Alex

Beşiktaş geçtiğimiz haftalarda acıların takımı Corinthians’ın kara koyunu Bobô’yu takıma katarak büyük bir kumar oynarken ligin mütevazı ekiplerinden Denizlispor ise 31 yaşındaki Brezilyalı forvet Alex Alves’i renklerine bağladı.

Profesyonel futbola São Paulo’nun köklü kulüplerinden Juventus’ta başlayan ve oynadığı her sezonda takımın en golcü ismi olan Alex Alves 2002 yılında attığı 17 golle Campeonato Paulista’nın da gol kralıydı. Juventus’taki başarısı sayesinde birkaç yıl sonra Brezilya’da (ya da en azından São Paulo’da) Santos ile birlikte en sempati duyulan ekip olan Portuguesa’ya transfer oldu. Portuguesa formasıyla çıktığı 44 maçta da ağları 29 kez havalandırdı.

Şu anda Fenerbahçe forması giymekte olan Alex De Souza’nın yıldızlaştığı 2003 yılında Brasileirão şampiyonu olan Cruzeiro’da pek forma şansı bulamayan Alex Alves sonraki sezon Rio De Janeiro ekiplerinden Botafogo’ya kiralandı. Bu arada Alex Alves’i Denizlispor’a tavsiye eden ismin de eski takım arkadaşı Alex De Souza olduğu dedikodusu mevcut.

Neyse. Garrincha’nın takımı olarak bilinen ve aslında Garrincha’ya kazıkların en haslarını atmış olan Botafogo’da oynadığı 2004 yılında takımının en golcü ismi olmakla kalmayıp 2005’teki Brezilya kupasında da 4 maçta tam 8 gol atarak kupanın gol kralı oldu. Botafogo’nun ligi şampiyon tamamlayan Corinthians’ı 3-1 yendiği maçta da ağları 2 kez havalandırdı.

Oynadığı hemen her takımda başarılı olmuş, profesyonel bir isim olan penaltı ustası Alex Alves’in, Türkiye’nin efendi ekiplerinden Denizlispor’da da Brezilya’daki mücadeleci, hızlı futbolunu oynadığı takdirde başarısız olmaması için hiçbir sebep yok. Çalım atmayı filan da biliyor, basının pek sevdiği “sambacı” kalıbına uyuyor yani.

Unutmadan ekleyeyim, zamanında Hertha Berlin forması giymiş, şimdilerdeyse Vitória’da oynayan bir Alex Alves daha mevcuttur, Horozların transfer ettiği Alex Alves ile alakası yoktur, kafalar karışmasın, rahat uyunsun.

2006/02/09

Şamar Oğlanı Bobô

2006 sezonu Corinthians için sevindirici gelişmelerle başladı: Lyon’dan kiralanan genç forvet Nilmar’ın performansı, zengin kadro dolayısıyla forma savaşının kızışması ve Élton gibi genç yeteneklerin ilk 11’i zorlaması, ’98-2002 yılları arasında birçok kupa kazanan takımın önemli isimlerinden Ricardinho’nun Santos’tan ayrılarak takıma dönmesi... ve taraftarın en gıcık olduğu isimlerden Deivson Rogério Da Silva, yani Bobô’nun Beşiktaş’a kiralanmak suretiyle takımdan gönderilmesi.

’80’lerdeki Bahia kadrosunun unutulmaz oyuncularından Bobô’ya benzeyeceği umuduyla babası tarafından Bobô lakabı takılan (baba yüreği, ne yapsın?) ’85 doğumlu Deivson, Corinthians’ın 2005’teki şampiyon kadrosunda yer almış ve Brezilya genç milli takımlarına çağrılmış görünse de bireysel olarak pek bir başarıya imza atmış değil.

Brezilya’da ilk 11’de sahaya çıktığı pek görülmeyen, yedekten oyuna katıldığı 60 küsur maçta yalnızca 5 gol atmış olan Bobô özellikle geçen sezonun sonlarında ve bu sezonun başlarında Corinthians taraftarının ağır eleştirilerine maruz kalıyordu. Ebedi yedek ve sakar Bobô, Ocak ayında sonradan oyuna girdiği her maçta sahaya adımını attığı andan itibaren seyirciler tarafından yuhalanıyor ve kamyon dolusu küfür yiyordu.

Sevmeyenleri tarafından ağır, teknik yoksunu ve paslaşmayı bile bilmeyen bir oyuncu olarak gösterilen Bobô, Timão taraftarları arasında, “Bu gol kaçar mı be, Bobô bile atardı!” şeklinde deyişlere konu olmuş, cüssesi ve bir türlü ilk 11’e girememesi dolayısıyla futbolcudan ziyade yedek kulübesi ısıtıcısı olarak görülür hale gelmişti.

Konu hakkında Corinthians taraftarı arkadaşlarımın fikirlerini sorduğumdaysa kendilerini Bobô’dan kurtaran Beşiktaş’a kucak dolusu teşekkürlerini ilettiler. Bobô’nun oyuna girmeden önce ısınmak için saha kenarına gönderildiği maçlarda hem genç forveti hem de teknik direktörü işaret ederek hep bir ağızdan “Burro! Burro!” yani, “Dangalak, Dangalak!” diye bağıran, Bobô’nun beceriksizlerinden usanmış taraftarlardan daha farklı bir tepki de beklenmezdi zaten.

Topa vuracağı yerde kendi bacağına şut çeken (ciddiyim), defansı ve kaleciyi çalımladıktan sonra kale ağzından topu dağlara taşlara yollayan bu şanssız forvetin Türk futbolunda parlama şansı bulup bulmayacağını önümüzdeki aylarda göreceğiz.

Futbol tarihinde bir takımda başarısız olup başka bir takımda müthiş işler başaran oyuncu (ve de tersi) çoktur. Bobô gibi genç takımlarda ve antrenmanlarda başarı göstermesine rağmen profesyonel futbol sahnesinde, ağır taraftar baskısı altında başarısız olan bir futbolcunun en azından başarısızlıklarının tanınmadığı, yabancı futbolculara kucak açan bir ülkede kendini gösterme şansı mevcut. Yeter ki paniğe kapılmasın, taraftarla arasını iyi tutsun, arada bir de gol atsın. Forvet ya, o açıdan.

2006/02/07

Pedro’nun Perileri

İşte karşınızda Pedro Ribeiro De Lima. Ya da işçilerinin, oyuncularının ve takım arkadaşlarının çağırdığı isimle Pedrão, yani Koca Pedro. İşçileri, oyuncuları ve takım arkadaşları denince ortamı geniş, sosyal bir kişilik olduğu sanılmasın, aslında bunların hepsi aynı kişiler. Gün itibariyle 57 yaşında olan ve Brezilya’nın en yaşlı oyuncusu unvanını elinde bulunduran Pedro efendi Brezilya’nın kuzeydoğusundaki Paraíba eyaletinin bir şehri olan Campina Grande’deki minicik bir şekerleme fabrikasının sahibi. Bölgenin tipik yiyeceklerinden olan “rapadura” adlı şekerlemenin üretildiği fabrikasının adıysa Perilima. Yani kendi ismi olan PEdro RIbeiro de LIMA ile yapılmış bir nevi kelime oyunu.

Kendini bildiği günden beri futbol delisi olan girişken ve bıyıklı kişilik Pedro 1992 yılında bir futbol takımı kurmaya karar verir. Hayatı boyunca hiç profesyonel futbol oynamamış olan Pedro efendinin gerekli resmi işlemleri tamamlaması futbol takımına da şekerleme fabrikasıyla aynı ismi vermesiyle Associação Desportiva Perilima–ya da bugünkü resmi adıyla Desportiva Perilima de Futebol Ltda- kurulmuş olur.

Halihazırda takımın sahibi olan göbekli Pedro amca kendisini takımın başkanı, teknik direktörü ve oyuncusu ilan eder. Kadrosunu da Perilima şekerleme fabrikasının işçilerinden kurar. 1,62’lik boyu ve 80 kiloluk tıknaz vücuduna rağmen maçlarda en az 45 dakika oynayan, daha doğrusu sahada duran 10 numaralı Pedrão saha içinde ve dışında oyuncularına bağırıp çağırmayı, yeri gelince küfürü basmayı, yeri gelince de başlarını okşamayı ihmal etmez.

Tarihindeki galibiyetler bir elin parmaklarını geçmeyen, yediği gol sayısı attıklarını defalarca katlayan Perilima futbol takımı ’98, 2000, 2001 ve 2004 yıllarında Paraíba eyalet şampiyonasının birinci ligine kadar yükselir. Nasıl mı? Şampiyonanın ikinci liginde mücadele ederken 2000, 2001 ve 2004 yıllarında ligdeki grubuna sadece 2 takımın katılmasıyla (diğer ekipler borçları yüzünden şampiyonadan men edilmişlerdir) ligi ikinci ve son sırada bitirmesine rağmen “ligi ilk iki sırada bitiren takımlar yükselme hakkı elde edeceklerdir” kuralı gereği birinci lige çıkar. Birinci lige çıktığı her sezon da pek bir sürpriz gerçekleştiremeden gol yağmuru altında küme düşer.

Ev maçlarını şehrin 45,000 kişilik stadı Amigão’da ortalama 40-50 seyirci karşısında oynayan, deplasmanlara külüstür bir otobüsle giden ve öğle yemeklerini yol üstünde yedikten sonra maçlara çıkan oyuncular, ödeme zamanı geldiğinde ve 57’lik Pedro efendi cebinden 10 reallik banknotlardan oluşan para destesini çıkardığında (R$10 ~ 6 YTL) gözlerinin parlamasına engel olamazlar. Nitekim Paraíba ülkenin en fakir eyaletlerinden biridir.

Her maçta kalelerinde yedişer sekizer goller görmeye alışık olan Perilima spor kulübü oyuncuları mağlubiyetlerine üzülmeye bile vakit bulamazlar, çünkü ertesi sabah Perilima şekerleme fabrikasında aynen işbaşı yapılacaktır (böyle de buruk bir atmosfer yarattım).

Ah be Pedro efendi, heriflere veriyorsun parayı hala tık yok, sonra resimlerde, “Ben n'abıyım kardeş?” diye kollarını iki yana açarsın. Ruh yok, ruh. Neyse, bastır Perilima gol gol gol!

2006/02/02

Güneyin Yeni Yıldızı Sóbis

Brasileirão 05’te Internacional ekibini gönüllerin şampiyonu yapan Muricy Ramalho’nun sezon içindeki en büyük keşiflerinden biri de genç forvet Rafael Sóbis olmuştu. Geçen sezon sonunda Porto Alegre’nin kırmızı formalı ekibinden ayrılarak São Paulo FC’ye dönen Ramalho zaten genç oyuncularla yaşadığı başarılarla ünlü bir teknik adam. Nitekim eyalet şampiyonlukları yaşadığı São Caetano, Internacional, Náutico ve ’94 yılında, şimdilerde yerini Copa Sulamericana’ya bırakmış olan, UEFA Kupası ayarındaki Güney Amerika kupası CONMEBOL’u kazandığı São Paulo gibi ekipler yetenekli ve mütevazı oyunculardan kurulmuş, yetiştirdikleri genç oyuncularla ünlü ekiplerdir.

Ramalho 2005’te Internacional’ı ulusal ligin en az gol yiyen takımı haline getirirken Brezilya futbolunu Brezilya futbolu yapan atak kombinasyonlarını da es geçmemişti (böyle cümle mi olur kuzum?). 2005’te lig şampiyonluğunu yalanla dolanla Corinthians’a kaptıran ve haklı olarak sezon sonunda Porto Alegre caddelerinde gururla şampiyonluk turu atan ekip sezon boyunca Fernandão, Iarley, Élder Granja, Jorge Wagner gibi isimlerin üstün performansıyla ışıldarken forvetteki Rafael Sóbis de kendinden çokça söz ettirmişti.

Sezon sonlandığında hem gazetelerin spor köşelerinde hem de Placar dergisinin klasikleşmiş “yılın en iyi 11’i” seçkisinde forvette Carlitos’un yanında yerini alan Rafael Augusto Sóbis ligi de 22 golle gol kralı olan Romário’nun 3 gol gerisinde, 19 golle tamamlamıştı.

Dunga, Taffarel, Falcão, Lúcio gibi isimleri Brezilya ve dünya futboluna kazandıran ve “Yetenek Fabrikası” diye anılan Internacional’ın altyapısından yetişen ’85 doğumlu Ukrayna asıllı Sóbis, kulübünde gösterdiği performansı Brezilya 20 yaş altı takımlarında da perçinlemiş durumda. Sürati, forvette pres yapması, boş alanları değerlendirmedeki başarısı ve genç yaşına rağmen oldukça sağlam sayılabilecek fiziği sayesinde kısa profesyonel kariyerine rağmen forvet sıkıntısı içindeki São Paulo’nun ve parası bol Corinthians’ın yanı sıra Avrupa’daki birçok kulübün de ilgisini çekti, ancak şimdilik Colorado’da kalmayı seçti.

Brezilya futbolunun şova dayalı tarzından nispeten uzakta olan, oyun (ve fizik) olarak Shevchenko’yu andıran Sóbis’in önümüzdeki yıllarda da Brezilya’da veya Avrupa’da istikrarlı bir biçimde parlayacağını ümit edelim. Rafael Sóbis yine bir Muricy Ramalho keşfi olan Denílson gibi bal yapmayan arı tarzı futbolculuğa geçiş yapmasın, futbol sahaları şenlensin.

Düzeltme: 13 Ocak 2006 tarihli “Matthäus’un Yeni Elbisesi” başlıklı yazımda Brezilya’da görev yapmış olan iki yabancı teknik direktörün adını vermiştim. Geçen gün gözüme çarpan birkaç isim daha oldu: Bella Guttman adlı Macar teknik adam 1957 yılında São Paulo’yu çalıştırmış. Aynı ekibin bayrak isimlerinden José Poy adlı Arjantinli kaleci de emekli olduktan ve SP’nin genç takımlarını çalıştırdıktan sonra ’70’li yıllarda Tricolor’da teknik direktörlük yapmış. Fleitas Solich adlı Paraguaylı Flamengo’da, Filipo Nuñez adlı Arjantinli Palmeiras’ta, Pedro Rocha, Darío Pereyra, Pablo Forlán ve Sérgio Ramírez adlı Uruguaylı teknik adamlar da vaktiyle Brezilya’nın çeşitli takımlarında ekmek yemişler. Böyle biline, Brezilya’da görev yapmış yabancı teknik direktör sayısı biraz artırıla (kıvır da kıvır).