tag:blogger.com,1999:blog-206615702024-02-22T04:40:51.146-03:00futebras - brezilya futboluemrah imrefutebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.comBlogger66125tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-66157789342697841432007-07-18T01:27:00.001-03:002007-07-18T01:30:13.592-03:00Amerika’nın Efendisi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9lt_RvO_JW17SEQkr4XOiLH5m6KqhSjH5uLbZDl8aLbjm77hXPenY5wByRnqa8K3jNvVaGBeRzt01joUfdLA-2RiGvBM9yB_6_13emhbHHeXA5MGWDxWAFwbFJFAsfn9rE4A4/s1600-h/br066-amerikaninefendisi.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5088388812913827122" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9lt_RvO_JW17SEQkr4XOiLH5m6KqhSjH5uLbZDl8aLbjm77hXPenY5wByRnqa8K3jNvVaGBeRzt01joUfdLA-2RiGvBM9yB_6_13emhbHHeXA5MGWDxWAFwbFJFAsfn9rE4A4/s200/br066-amerikaninefendisi.jpg" border="0" /></a>Copa América 2007 sahibini şaşırmadı; Brezilya - Arjantin finali 3-0 Seleção galibiyetiyle sonuçlanınca kupa geçen defaki gibi Brezilya’nın oldu.<br /><br />Tam bir klasik. Brezilyalıların bile favori gösterdiği Arjantin vasat rakipler karşısında göze hoş gelen, dünya tatlısı bir futbol oynayıp gelene 3, geçene 5 gol atsın, Brezilya ise ıkına sıkına finale çıksın, finalde Arjantinliler sapsarı formaları karşılarında görünce iki pas yapmayı beceremeyip gol yağmuruna tutulsunlar. Tarih pazar günkü maçta da tekerrür etti. Arjantin as ve son derece formda oyuncularıyla geldiği Venezuela’da önüne geleni yendikten sonra B takımıyla mücadele eden Brezilya karşısında (tıpkı 2004’te olduğu gibi) hacamat oldu.<br /><br />Arjantin’in Riquelme önderliğinde bale zarafetinde oynadığı futbol ve Brezilya’nın Dunga sağ olsun, “Önemli olan kazanmak, güzel oyun neymiş,” anlayışı sonucunda Brezilya’da bile kimse bu finalde Arjantin’i yenmeyi beklemediğinden kupa baldan tatlı oldu.<br /><br />Kupayı Arjantin’e fark atarak kazanmanın verdiği gazla turnuvanın ufak bir değerlendirmesini yapayım:<br /><br />Brezilya’nın kupadaki tek yıldızı Robinho, iş başa düştüğünde Brezilya’ya maç kazandırmasını bilmiştir ve birkaç yıl içinde dünyanın en iyi futbolcusu olacaktır, buraya yazıyorum (aslında şu anda da öyle, ama yaşı tutmuyor yavrucağzın).<br /><br />Kupanın gol kralı 6 golle Robinho oldu. Final hariç tüm maçlarda fırtına gibi esen Robinho, son maçta takımın rahatça galibiyete gidiyor olması sebebiyle kendini pek kasmamış olsa da canımızdır, kanımızdır.<br /><br />Riquelme’nin futbol zekası tavana vurmuştur, tekniğine şahanedir, şöyledir, böyledir, ama sağlam markaj altında çaresiz kala kala artık kabak tadı vermiştir.<br /><br />Markaj demişken, Mineiro, dünyanın en iyi markaj yapan oyuncusudur, aynı anda rakibin 8-10 adamını marke ettiği efsane maçlar São Paulo dolaylarında halen kulaktan kulağa dolaşır. Yanında bir de Josué olursa tadından yenmez. İkili São Paulo’da oynarken de bunu zaten biliyorduk, Arjantin karşısında da yeniden gördük.<br /><br />Dunga, Brezilya teknik direktörlüğünü hakkıyla yerine getirebileceği konusunda halen kimseyi ikna edebilmiş değil. Copa América’daki kısıtlı takımdan sonra elinde tüm oyuncular varken takımı kimlerden kuracağı, yıldızları birlikte oynatmayı becerip beceremeyeceği büyük merak konusu.<br /><br />Afonso Alves bir daha milli takıma çağrılmamalıdır. Jardel’in kötüsünün kötüsüdür (ki Jardel’i ikinci sınıf forvet olsa da pek severdik, ama milli takımda yeri var mıydı, tabii ki yoktu).<br /><br />Zé Roberto’nun takımdan çekildiğini açıklamasının ardından turnuvaya çağrılan Júlio Baptista, Brezilya’nın bu kupadaki en hoş sürprizlerinden oldu. Júlio Baptista Arjantin karşısında ilk golü attı, ağları delmesine ramak kaldı. Golün pasını veren Elano, Beckham’ın Manchester zamanlarında sağ geriden sol kanattaki Ryan Giggs’e adrese teslim gönderdiği asistleri hatırlattı.<br /><br />Brezilya’da milli maçlar televizyondan izlenirken sesi sonuna kadar kısıp sadece dışarıdan gelen sesleri dinlemek, özellikle gol olduğu anlarda insanın kendini 500.000 kişilik bir stadyumdaymış gibi hissetmesine yol açar, hele de rakip Arjantin ise ve Seleção 3-0 öne geçtiyse...futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-62741016368091386612007-07-15T15:59:00.001-03:002007-07-15T16:00:12.143-03:00Suyunun Suyu<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi35_zs2rxWSU2qUBzXebuduwnZ4Tqyp_qJ2eSsWtUrMy6wPV2OuJ_9nkQRprEL78bXLbssnMNYhU7dOI3cQiQEfJrCiWasLETixSXMHs0zu7pJcqG-jCsl14xICU_Qsqym_EEh/s1600-h/br065-suyununsuyu.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5087500390338714914" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi35_zs2rxWSU2qUBzXebuduwnZ4Tqyp_qJ2eSsWtUrMy6wPV2OuJ_9nkQRprEL78bXLbssnMNYhU7dOI3cQiQEfJrCiWasLETixSXMHs0zu7pJcqG-jCsl14xICU_Qsqym_EEh/s200/br065-suyununsuyu.jpg" border="0" /></a> Brezilya’nın en popüler kulübü Flamengo, geçtiğimiz günlerde ilginç bir transfere imza atarak Arjantinli 22 yaşındaki forvet Maximiliano Biancucchi’yi renklerine bağladı. Bu ismi hiç duymadınız mı? Şaşırmayın, buralarda da kimse duymamıştı. Maxi, Barcelona’nın yeni yıldızı, dünya futbolunun taze gözdesi, Maradona’nın en bir hakiki veliahtı Lionel Messi’nin kuzeni. Kim demiş futbolda isim önemli değil, adam gibi oynamak önemli diye… Paraguay’ın orta halli ekiplerinden Sportivo Luqueño’dan alınan Maxi, Apertura sezonunda 8 gol atarak mütevazı takımının 54 yıllık bir aradan sonra Apertura şampiyonluğuna ulaşmasında pay sahibi olmuş.<br /><br />Açıkçası Pelé’nin torunu da olsa, Maradona’nın yeğeni de olsa, bu tip kek transferler insanın aklına yıllar öncesinde Fenerbahçe’nin transfer bombalarından Sabin Ilie’yi getiriyor; hani Galatasaray’da harika maçlar çıkarıp kapağı İspanya’ya atan Adrian Ilie’nin kardeşi, bombacı Romen. Sevgili Sabin büyük laflarla geldiği Fenerbahçe’de hiçbir şey yapamamış, Türk futbol tarihinin en balon transferlerinden biri olarak ortadan kaybolmuştu. Bakalım Messi’nin kanı daha mı kuvvetli çıkacak...<br /><br />Bu arada ilgilenen yöneticiler varsa ellerini çabuk tutsunlar, Messi’nin Matías adlı bir kardeşi (Lionel ile birlikte Barcelona’da yaşıyor), 19 yaşında Emanuel adlı bir kuzeni (kaleci) ve 11 yaşında Bruno adında bir kuzeni daha varmış (Arjantin’de, Newell’s altyapısında), milli piyangonun yıllarca beyinlerimize kazıdığı gibi: “Belki de sıra sizde!”futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-60307129828439595062007-07-14T00:10:00.000-03:002007-07-14T00:11:29.694-03:00Karar Günü<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiArSTYUkAq6VRqlhKM2YxKiQlDWc4E0ly0H0VOstZDWf-vjFrllyH7WKA9dFjFEPGDnE0cL9NC4qnbjJlRBVzKAqpF3-ZMy-qbrxAo8tMVnBECCMlfXlTn8HS83MW01sCAn3oD/s1600-h/br064-karargunu.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5086884861395655954" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiArSTYUkAq6VRqlhKM2YxKiQlDWc4E0ly0H0VOstZDWf-vjFrllyH7WKA9dFjFEPGDnE0cL9NC4qnbjJlRBVzKAqpF3-ZMy-qbrxAo8tMVnBECCMlfXlTn8HS83MW01sCAn3oD/s200/br064-karargunu.jpg" border="0" /></a>Copa América 2007’nin finalistleri belli oldu; pazar günü oynanacak Brezilya - Arjantin maçıyla kupa sahibini bulacak. Uruguay ve Meksika ise cumartesi günü üçüncülük mücadelesi verecekler.<br /><br />Yarı finalde Arjantin, Meksika’yı kolayca 3-0 ile geçerken Brezilya, Uruguay karşısında vasatın altında bir futbolla 2-0 öne geçtiği maçı 2-2 tamamlayarak penaltı vuruşları sonucunda finale yükseldi. Robinho diğer maçlarda olduğu kadar etkili olamasa da halen Brezilya’nın kupadaki tek yıldız oyuncusu (ve açıkçası tek umudu).<br /><br />Kupaya oldukça iddialı gelen Arjantin, hem form hem de kalite açısından birinci seviyede bulunan oyuncuları sayesinde finale kadar kolayca yükseldi. Riquelme, Messi, Tevez ve Heinze, hermanoların en göze çarpan isimleriydi.<br /><br />İddiasız bir teknik direktör ve iddiasız bir kadroyla katılınan kupada Brezilya’nın finale çıkması başarı olarak görülebilir. Ancak kupada yalnızca 12 takımın yer aldığı ve üç gruba ayrılmış olan bu takımlar arasında en iyi iki adet grup üçüncüsünün bile çeyrek finale yükseldiği düşünülürse Brezilya’nın finale çıkmaması ayıp olurdu. Yani kupayı eve getirmeyene alkış yok.<br /><br />Copa América 2007’de gösterilen performansa bakıldığında, “İyi oynayan kazansın,” dilekleri Arjantin’e daha çok yarayacak gibi görünüyor, ama belli mi olur, futbol tanrıları gözlerini kırpıştırır, Brezilya kupayı alır, Dunga görevde kalır, bu çile adamı ağlatır...futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-26079614545773415842007-07-06T20:54:00.000-03:002007-07-07T15:21:14.137-03:00Dunga’nın İncileri<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgauU4OTIq6kL17TOab2cKXiuPuPUfuRwtADUox270m-3dz-zNwt2JgLnTpHF8ElSe0bwXH0ZdaavwX0mx9oab1dA9LItKDHb3vAEbyg5eyVxpbCvX-au9cN99UflXp6XIQv65Z/s1600-h/br063-dunga.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5084236899785300402" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgauU4OTIq6kL17TOab2cKXiuPuPUfuRwtADUox270m-3dz-zNwt2JgLnTpHF8ElSe0bwXH0ZdaavwX0mx9oab1dA9LItKDHb3vAEbyg5eyVxpbCvX-au9cN99UflXp6XIQv65Z/s200/br063-dunga.jpg" border="0" /></a>“Bence benim de, siz gazetecilerin de kapasitemizi her geçen gün kanıtlamamız gerekli.” (Başarısızlık halinde görevine mal olabilecek Copa América’nın başlamasından önce, kapasitesini açıklamaya çalışırken.)<br /><br />“Ekibimiz doğru yolda, çünkü düzgün bir planlama yapıldı.” (Meksika’ya 2-0 kaybedilerek başlanan Copa América 2007’de, Brezilya Şili karşısında gruptaki ikinci maçına çıkmadan önce.)<br /><br />“Brezilya iyi oynadı. Ancak gol pozisyonu yaratmakta zorlandık. İkinci yarıda birçok gol pozisyonu yaratmış olsak da bazen top kaleye girmek istemiyor, Meksika karşısında da böyle oldu.” (2-0 kaybedilen Meksika maçının ardından. Ne ilginçtir ki maç sonrasında fikir alışverişinde bulunduğum kapıcım da aşağı yukarı aynı yorumda bulundu ve Brezilya milli takımının teknik direktörü olabileceği konusunda kapasitesini kanıtladı. Dunga olduysa o niye olmasın?)<br /><br />“Turnuva başlamadan önce çalışmak için daha fazla vaktim olsa, bir-iki hazırlık maçı yapabilsem ve tüm oyuncular hazırlık kampına en baştan beri katılmış olsalar daha iyi olurdu.” (Brezilya’nın Copa América’da “futbol” oynayan tek oyuncusu Robinho, Real Madrid’in şampiyonluğuyla sonuçlanan maçın ardından, Brezilya kampına 2 gün geç katılmıştı. Brezilya’nın Copa América’da şimdiye kadar rakip ağlara gönderdiği 4 golün tamamında Robinho’nun imzası var. Dunga, Copa América’ya katılmayacakları ta İngiltere ve Türkiye’ye karşı oynanan son iki hazırlık maçı öncesinde belli olan Ronaldinho Gaúcho, Kaká gibi oyunculara bu iki hazırlık maçında da yer verdi. “Çlink, çlink!” diye para düşme efekti yapmak istiyorum.)<br /><br />“Önümüzdeki sorunlar sadece taktik veya teknik değiller. Analiz edilmesi gereken kimi fizik sorunları da mevcut.” (Copa América’ya çağrılan oyuncuların üzerine Venezuela’ya gider gitmez ani bir yorgunluk çökmüş olsa gerek, aynı oyuncular birkaç hafta önce takıma çağrıldıklarında turp gibi, bomba gibiydiler herhalde.)<br /><br /><br />“Takımım biraz önce galip geldi, Şili’yi gol yağmuruna tuttuk, bana sora sora bunu mu soruyorsunuz?” (Anderson’un zayıf futbolu, Şili’nin yaptığı sayısız kontratak ve stoperlerin etkisizliği hakkında sorulan soruların ardından. Brezilya, Şili’yi 3-0 yenerken gollerin tümü Robinho’dan geldi. Robinho son iki golünü, ikinci yarının 38. dakikasından sonra attı.)<br /><br />“Dörtlü iki çizgi halindeki savunma dizilişine sahip bir takıma karşı oynamak oldukça zor.” (Şili maçının ardından…)<br /><br />“Dunga böyle mi dedi? Ne yazık ki oldukça hatalı bir gözlemde bulunmuş, çünkü biz üçlü savunmayla oynadık.” –Colo Colo ve Şili’nin defansif ortasaha oyuncusu Meléndez. (Meléndez’in yorumu olmasa bile maçı izleyen herkesin görmüş olacağı üzere Şili, Brezilya karşısında 3-4-2-1 dizilişiyle oynamıştı ve savunmanın göbeğindeki Riffo libero görevi gördüğünden bırakın dörtlüleri, iki “çizgi” bile söz konusu değildi.)<br /><br />“Alex Silva São Paulo’da defalarca bu pozisyonda (sağ bek) oynadığı için zorluk çekmeyecektir.” (Sağ bek Maicon’un sakatlığı ve Daniel Alves’in kart cezası dolayısıyla sağ bek olarak oynatmak istediği Alex Silva’nın kariyeri boyunca sağ bek olarak yalnızca bir kez, Paulistão-07’deki São Paulo - São Caetano karşılamasının ilk 45 dakikasında oynadığını unutarak...)<br /><br />“Venezuela ve Kolombiya da turnuvada tıpkı bizim gibi temkinli oynadılar, ama onları kimse ıslıklamadı.” (Brezilya’ya hayranlığıyla ünlü Venezuela taraftarlarının Ekvador maçı sırasında Seleção’nun berbat futbolunu ıslıkladıkları hatırlatılınca böylesine hayret verici bir karşılaştırma yapan Dunga, Ekvador karşısında ortasahayı Gilberto Silva, Mineiro ve Josué ile kurarak Brezilya futbol tarihinin belki de en savunmacı ve kabız ortasahasını yarattı; Brezilya, Robinho’nun ilk yarıdaki penaltı golüyle Ekvador’u zar zor 1-0 yenmeyi başardı ve grup ikincisi olarak çeyrek finale çıktı.)<br /><br />Birkaç ay öncesine kadar saha kenarında moda öğrencisi olan kızının hazırladığı yanardöner kıyafetleri giyen Dunga (fotoğrafta da görülebilir), Copa América’nın başlangıcına kadar 11 maçta Brezilya’nın başında yer aldı (7 galibiyet, 3 beraberlik ve 1 yenilgi). Portekiz karşısında tek yenilgisini alan Dunga (2-0), bu maç sonrasında herkesin, “Dunga’nın Brezilya’ya oynattığı futbol mu daha rezalet yoksa giyim zevki mi?” diye ağlaşmasının ardından daha normal kıyafetler giymeye başladı.<br /><br />Brezilya, Copa América 2007’de oynadığı 3 maçta 4 gol buldu, bu gollerin tümü Robinho tarafından atıldı (2 tanesi penaltıdan).<br /><br />Brezilya turnuvanın çeyrek finalinde yarın (cumartesi) yine Şili ile karşılacak. Şili’yi geçtiği takdirde yarı finalde Venezuela – Uruguay maçının galibiyle oynayacak. Diğer çeyrek final maçları Arjantin – Peru ve Meksika – Paraguay arasında pazar günü oynanacak.futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-61558732013159601092007-07-04T02:25:00.000-03:002007-07-04T02:40:10.399-03:00Ilsinho Sağ Olsun<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6k3QveOc1w_KU7J8EDDYLqUPOEIdibWEEbLWdR5_cvx-wuF_kGNdOBhw0x_4boIGZ5pLhe2t0juWYohOiDYV7iJWIoxdwiHOujrK90dG8ztJAYPID9W6uShba_OeG_imYuRxV/s1600-h/br062-ilsinho.jpg"><span style="font-size:85%;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5083209255845288354" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6k3QveOc1w_KU7J8EDDYLqUPOEIdibWEEbLWdR5_cvx-wuF_kGNdOBhw0x_4boIGZ5pLhe2t0juWYohOiDYV7iJWIoxdwiHOujrK90dG8ztJAYPID9W6uShba_OeG_imYuRxV/s200/br062-ilsinho.jpg" border="0" /></span></a><span style="font-size:100%;">São Paulo geçen yıl Brasileirão şampiyonu olurken takımdaki dikkat çeken isimlerden biri de Ilsinho idi. 2006 ortasında Palmeiras’tan Tricolor’a geçen Ilson Pereira Dias Júnior’un kısa geçmişine hep birlikte göz atalım (atalım, anasını satayım).<br /><br />Palmeiras geçen yıl kadro darlığı dolayısıyla müthiş zor günler (ve haftalar ve aylar) geçirmiş, küme düşmekten son anda kurtulmuştu (konuyla ilgili fikir sahibi olmak için <a href="futebras.blogspot.com/2006/04/yeil-beyaz-akar-kanlar.html">buraya</a> tıklayınız</span><span style="font-size:100%;">). Bu çetin dönemde defalarca teknik direktör değiştiren yöneticiler, as teknik direktör arayışları esnasında takımı Palmeiras B’nin çalıştırıcısı Marcelo Vilar’a emanet ediyorlardı. Böylece Vilar, o güne kadar adı sanı duyulmamış, altyapıdan gelen Ilsinho adlı 20’lik sağ beki A takıma çıkardı.<br /><br />Ilsinho o dönemde Palmeiras’tan ayda 800 real (yaklaşık 600 ytl) alıyor ve ailesinin geçimini bu ücretle sağlıyordu. Buna rağmen yeşil-beyazlı formayı giydiği her maçta tel tel dökülen takımının aksine sahada futbol adına bir şeyler yapan tek isim oldu. Tabii böyle olunca hemencecik diğer kulüplerin dikkatini çekti. Cruzeiro, Santos ve São Paulo, sağ kanatta fırtına gibi esen, çalım ustası bu genci kadrolarına katmak için Palmeiras’ın kapısını çalmaya başladılar.<br /><br />Ilsinho’nun parlaklığı Brezilya’dan görünmekle kalmıyor, okyanusu aşarak İberya’ya kadar varıyordu. İspanya’nın yükselişteki kulüplerinden Villareal de oyuncunun menajeri Wágner Ribeiro ile (kendisi Brezilya’nın en ensesi kalın menajerlerinden olur ve Robinho’nun da menajeridir) iletişim kurdu ve Avrupa Birliği vatandaşı statüsünde oynarsa oyuncuyu renklerine bağlayacağını açıkladı. Bu arada Palmeiras da elini boş tutmadı, oyuncunun kontratını yenilemek için canını dişine taktı ve dedikodulara göre tam 1400 reallik yeni bir kontrat önerdi! Şaka değil, yanlış da yazmadım; Palmeiras, amatör kulüplere yakışır bir beceriksizlik örneği göstererek Brezilya’da son zamanlarda ortaya çıkan en etkileyici sağ beke bu değeri uygun gördü...<br /><br />Neticede A.B. pasaportu İspanya liginin başlangıcına yetişmeyen Ilsinho, Palmeiras’a nazaran oldukça ciddi bir teklifte bulunan São Paulo’nun yolunu tuttu ve Tricolor formasıyla müthiş maçlar çıkararak hem Brezilya’da yılın en iyi oyuncuları arasına girdi, hem takımının ulusal lig şampiyonluğunu kazanmasına yardımcı oldu, hem de milli takıma çağrıldı (yanılmıyorsam ilk kez 2007 başlarında İsveç’te oynanan bir maçta, Gana karşısında forma giydi – İsveç-Gana-Brezilya üçgeninde uzay/zaman hissiyatını incittiğimi düşünüyorsanız </span><a href="http://futebras.blogspot.com/2007/07/gzden-irak-gnlden-irak.html"><span style="font-size:100%;">bir önceki yazıya</span></a><span style="font-size:100%;"> bakınız). Mütevazı ve çekingen tavırlı Ilsinho, 2006 sonunda (yani Avrupa’daki ara transfer döneminde) Brezilyalılara karşı düşkünlüğüyle tanınan AC Milan’ın da ilgisini çekmeyi başardı, ama çalımlarına şimdilik São Paulo’nun sağ cephesinde devam ediyor.<br /><br />İlginçtir; tarihteki en başarılı sağ beklerden Cafu’nun São Paulo formasıyla dikkatleri çekmesi üstat </span><a href="http://futebras.blogspot.com/2006/04/byk-usta-tel-santana.html"><span style="font-size:100%;">Telê Santana</span></a><span style="font-size:100%;"> sayesinde olmuş, Cafu efendinin sürati, dayanıklılığı ve çalımları üst düzeyde olsa da savunma özellikleri ve ortaları ancak Telê’nin kanatları altında gelişmişti (zaten Cafu o dönemde sağ bekten ziyade sağ açık konumunda oynuyordu). İşte o dönemde Telê’nin yardımcılığını yapan Muricy Ramalho da (kendisi 2006 başından beri São Paulo’nun teknik direktörüdür) Ilsinho’nun bu yönlerini iyice geliştirmesi konusunda ısrarcı davranınca ortaya nurtopu gibi bir sağ bek çıktı ve adamımız markajda, top çalmada ve asist yapmada canavar oldu.<br /><br />Darısı Seleção’nun başına, çünkü Copa América’da 3-0 sona eren Şili maçında görmüş olduğumuz üzere Robinho’nun ilahi oyunu olmasa Dunga’dan ne köy olacağı var ne de kasaba.</span>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-24243118328840176462007-07-01T01:06:00.001-03:002014-07-19T17:48:23.488-03:00Gözden Irak, Gönülden Irak<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjH7XVuvErl_ywlO2MJYKuvLd6S34URY5wHpArjXER6BgSZ4lAkbqNQBV8gZEIJ5W_tlvxJtih9g6x1NfDiT3_nZdgRYLjQXy3-IpJZKcwY8xy3Wyx8DhlMKOZs5nQGIOsCgUt_/s1600-h/br061-gozdenirak.jpg"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjH7XVuvErl_ywlO2MJYKuvLd6S34URY5wHpArjXER6BgSZ4lAkbqNQBV8gZEIJ5W_tlvxJtih9g6x1NfDiT3_nZdgRYLjQXy3-IpJZKcwY8xy3Wyx8DhlMKOZs5nQGIOsCgUt_/s200/br061-gozdenirak.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5082075470378490258" style="cursor: hand; float: left; margin: 0px 10px 10px 0px;" /></a> <br />
<div>
<span style="font-size: 100%;">Seleção, B hatta C kalitesindeki takımla gittiği Copa América 2007’nin ilk maçında Meksika’ya 2-0 mağlup oldu. Alışılmış, yıldızı bol kadrosundan oldukça uzak olan Brezilya’nın ilk maçında, Robinho ve Ânderson gibi oyuncuların dışında kimse sahada varlık gösteremedi. Peki şampiyonlar şampiyonu, herkesin sevgilisi Brezilya nasıl oldu da böylesine vasat bir takıma dönüştü? Büyük yazar Nelson Rodrigues’in “kramponlu vatanı” (portekizcesi “pátria em chuteiras”) nasıl oldu da böylesine yavanlaştı?<br /><br />Çöküşün sebepleri arasında 2006 Dünya Kupası öncesi ve sonrasında olan olaylar gösterilebilir. Formda olmamalarına rağmen sadece isimleri dolayısıyla oynayan oyuncular, aşırı şov beklentisi, konsantrasyon eksikliği, teknik heyet hataları ve anlaşılması güç bir hevessizlik kupadaki başarısızlığı tam olarak açıklamıyor olsa da kupa sonrasında Parreira’nın yerine Dunga getirilmiş, 2010 Dünya Kupası düşünülerek kadroda gençleştirilmeye gidilmesi istenmişti. Dunga da Brezilya futbol konfederasyonu CBF’in istekleri doğrultusunda milli takıma yeni oyuncular buldu; Ukrayna, Rusya, Hollanda gibi “uzak” liglerden Brezilyalı oyuncular takıma dahil edildi, madalyon isimler nispeten elendi, fakat Brezilya’nın Brezilya’ya uzaklığı aşılamadı…<br /><br />Brezilya milli takımı, 2002’nin Ağustos ayından beri Brezilya sınırları içinde sadece bir (sayıyla 1) maç yaptı, o da 2005 yılında Romário’nun milli formaya vedası dolayısıyla Guatemala karşısında oynanan bir maçtı ve kadroya yalnızca Brezilya’da forma giyen oyuncular çağrılmıştı. Özetle, Seleção’nun yaklaşık 5 yıldır yaptığı 30 adet dostluk maçının tamamı (Guatemala hariç) Brezilya dışında gerçekleşti.<br /><br />Seleção’nun bu Harlem Globetrottersvari görüntüsünün mimarlarından biri de CBF ile yaptığı anlaşma dolayısıyla son iki yıldır milli takımın organizatörlüğünü yapan Kentaro Group adlı şirket. Merkezi İsviçre’de bulunan ve Suudi yatırımcılar tarafından kurulmuş olan Kentaro sadece Brezilya’nın değil, Arjantin, İrlanda, Norveç ve İsveç milli takımlarının da organizatörü konumunda. Ayırca UEFA ile sıkı ilişkileri bulunuyor ve Euro 2008 ile 2010 Dünya Kupası Avrupa ve Güney Amerika elemelerinin haklarına sahip, yani yayın hakları, dostluk maçları vesaire ile ilgili işleri yürütmekte. Brezilya’nın 2006 Dünya Kupası öncesinde İsviçre’nin Weggis kentinde karnaval havasında kamp yapması ve bu süre boyunca yaptığı 14 antrenman için 80,000 adet bilet satarak 12 milyon dolar kaldırmasından sorumlu olan isim de Kentaro idi. Kupa sonrasında oyuncuların büyük kısmının, “Kamp aşırı cafcaflıydı, konsantre olamadık, kupa havasına giremedik,” açıklamaları kafalardaki (ve yazmakta olduğum metindeki) soru işaretlerini de çoğaltıyor. Başka bir deyişle cepler doldu, kupa yalan oldu.<br /><br />Çok yakın geçmişte İngiltere’de (yeni Wembley’nin açılışında) Arjantin ile Brezilya arasında oynanan dostluk maçını hatırlayan var mı? Dünyanın en kudretli takımları arasında gösterilen bu iki Güney Amerika takımının Londra’da dostluk maçı yapma seviyesine gelmiş olması nasıl açıklanabilir? Demek ki Harlem Globetrotters olma yolunda ilerleyen tek ülke Brezilya değil, ne yazık ki Arjantinli kardeşler de düzenin bir parçası olmuş haldeler…<br /><br />Futbol devinin çöküş dönemine girmesinin diğer bir sebebi de para (para ve para). Eskiden (çok da eskiden değil yahu, 90’lar öncesinde) sarı-mavili formayı sırtına geçirmek büyük onur, gurur, prestij falan filan sebebiyken günümüzde Seleção forması futbolcuların Avrupa’nın cebi kabarık (ve de cebi kabartan) liglerine gitmek için bir kapıya dönüşmüş durumda. Muhtemelen hayatının hiçbir döneminde milli takım seviyesinde futbol oynamış olmayan Flamengolu Jônatas’ın milli takıma çağrıldıktan hemen sonra Espanyol’un yolunu tutması; “Ah, şahane bir yetenek geliyor, ama biraz daha pişse iyi olur,” denen Cruzeirolu Wágner’in sarı-mavili formayı uzaktan gördüğü anda Suudi Arabistan takımlarıyla görüşmeye başlaması; Brezilya’dan Avrupa’nın ikinci ve üçüncü sınıf liglerine giden Elano (Shaktar), Vágner Love (CSKA), Afonso Alves (Heerenveen), Fernando (Bordeaux) gibi oyuncuların milli takımda görünür görünmez Avrupa’nın büyük isimleriyle birlikte anılır olmaları yumurta-tavuk klişesini akıllara getiriyor. Yani bu oyuncular göz önünde olmamalarına rağmen cidden müthiş performanslar gösterdikleri için mi Seleção’ya çağrılıyorlar yoksa Seleção’ya çağrıldıkları için fazlaca mı değerleniyorlar? Brezilya’nın son maçlarına bakılırsa ikinci şık daha olası.</span></div>
futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-68893138970838837492007-06-21T17:48:00.000-03:002007-06-21T21:31:43.703-03:00İki Ters Bir Düz<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAJkwRHDfH5CcQ9vgUwTCDJ_4lu3smcI1Cjh9htXTZLi8BJaNbOLYtrqM_Dwna_qVfboDncaUSzCATzfqdFMwruvk4cH1cYU_9t8WKs05EMznS25nbRWLWY4kdSiUVF4_ZsrvZ/s1600-h/br060-ikitersbirduz.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5078622575054505570" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgAJkwRHDfH5CcQ9vgUwTCDJ_4lu3smcI1Cjh9htXTZLi8BJaNbOLYtrqM_Dwna_qVfboDncaUSzCATzfqdFMwruvk4cH1cYU_9t8WKs05EMznS25nbRWLWY4kdSiUVF4_ZsrvZ/s200/br060-ikitersbirduz.jpg" border="0" /></a>Boca Juniors Libertadores 2007’nin iki ayaklı finalinde Grêmio’yu La Bombonera’da 3-0 ve Porto Alegre’de 2-0 hacamat ederek altıncı Libertadores kupasını müzesine götürdü ve kupayı en çok kazanan yurttaşı Independiente’ye daha da yaklaştı.<br /><br />Grêmio iki maçta da hakemden yakınıp durdu, ama rakibe tek bir gol atamaması ve daha da önemlisi Riquelme’yi durduramaması güney takımının kupayı kaybetmesinde önemli rol oynadı. Ah şu Riquelme yok mu; iki maçta üç gol, üstüne asistler, takımı sahada bir maestro edasıyla yönetmeler... Villareal’den Boca’ya kiralandığı kısa süre boyunca takımın çehresini böylesine değiştirmesi Roman’ın (formasına öyle yazdırıyor valla, benim gözümde Riquelme’dir) üstün yeteneğini ve önemini açıkça gösteriyor. Böylece Riquelme UEFA kupasını kaybederek geçici olarak veda ettiği İspanya’ya cebinde havalı bir kupayla dönüyor.<br /><br />Avrupa’ya gitti gidecek denilen Palacio ile defansın temel taşı Paraguaylı Morel Rodríguez (yurttaşı Gamarra’nın varisi olarak gösteriliyor) turnuva boyunca göze çarpan diğer Boca oyuncularıydı. Bu arada Grêmio’nun genç defansif ortasaha oyuncusu Lucas (ki kendisi Brasileirão 2006’nın en parlak oyuncularındandı) maçtan sonra buruk bir biçimde Liverpool yolcusu oldu.<br /><br />Güney Amerika’nın kulüpler düzeyindeki en önemli turnuvası Arjantinlilerin zaferiyle sonuçlanırken ulusal düzeydeki en önemli turnuva Copa América gelecek hafta başlıyor. Bu sene Venezuela’da düzenlenen turnuvanın favorileri –her zamanki gibi- Brezilya ve Arjantin. Geçen yazımda Copa América’ya çağrılan Brezilya kadrosunu vermiştim, son anda ufak bir değişiklik oldu hemen belirteyim; Zé Roberto turnuvaya katılmak istemediğini açıklayınca (yaş, gençlerin önünü açmak, yorgunluk, güvenlik, cart-curt) yerine Real Madrid’den (geçen sene Arsenal’de kiralık oynayan) Julio Baptista çağrıldı.futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-60326196800215553322007-06-09T02:06:00.000-03:002007-06-09T02:09:15.023-03:00Sıfır Sıfır<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3GNBk8Mn5MMyarjfCCc7EJgajZGadNtitHFL-7rRM5oGm9k5IBv1yjY2hN1Xn4PhyfcnitlfMeKxuf4vC8ad4KyPdsk0b_xjWx9typ5ggxFTFuwiFss7zmBXeSsszM34PScsx/s1600-h/br059-sifirsifir.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5073927076288349778" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3GNBk8Mn5MMyarjfCCc7EJgajZGadNtitHFL-7rRM5oGm9k5IBv1yjY2hN1Xn4PhyfcnitlfMeKxuf4vC8ad4KyPdsk0b_xjWx9typ5ggxFTFuwiFss7zmBXeSsszM34PScsx/s200/br059-sifirsifir.jpg" border="0" /></a> Tamam, Brezilya – Türkiye maçının bir gol düellosuna dönüşmesi veya dünya kupası finali tadında heyecan dalgalanmaları yaşatmasını beklemiyordum, ama böylesine tatsız tutsuz bir maç olabileceğini de tahmin etmiyordum. Brezilya’nın yeni yapılanma içinde olduğu, yeni oyuncuların çarka dahil edilmesi gerektiği filan tamam da, maç boyunca pozisyon yaratamamak, rakip kaleye doğru düzgün bir şut bile çekemiyor olmak epey kaygı verici. Zaten maçın yegâne heyecanlı pozisyonu da Brezilyalılara değil, Türklere, daha doğrusu kullandığı serbest vuruş sonucunda barajdan dönen topu saate 120 küsur km hızda rakip direğe nişanlayan Hamit Altıntop’a aitti (kendisi Bayern Münih’e transferini tamamlamış, başarılar dileyelim buradan).<br /><br />Böylece gözler bu yıl Venezuela’da düzenlenen ve haziran ayının 27’sinde başlayacak olan Copa América 2007’ye çevrildi. Brezilya turnuvanın ilk safhasında sırasıyla Meksika, Şili ve Ekvador ile karşılaşacak. Dunga Amerika kıtasının milli takımlar düzeyindeki bu en önemli turnuvasına götüreceği 22 kişilik kadroyu açıkladı. Şöyle bir göz atalım ve değerlendirelim:<br /><br />Kaleciler: Hélton (Porto) ve Doni (Roma)<br />Bekler: Maicon (Internazionale), Daniel Alves (Sevilla), Gilberto (Hertha Berlin) ve Kléber (Santos)<br />Stoperler: Juan (Bayer Leverkusen), Alex (PSV Eindhoven), Alex Silva (São Paulo) ve Naldo (Werder Bremen)<br />Ortasaha: Gilberto Silva (Arsenal), Mineiro (Hertha Berlin), Fernando (Bordeaux), Elano (Shaktar Donetsk), Josué (São Paulo), Diego (Werder Bremen), Anderson (Porto) ve Zé Roberto (Santos)<br />Forvetler: Robinho (Real Madrid), Fred (Lyon), Vágner Love (CSKA Moskova) ve Afonso (Heerenveen)<br /><br />Son maçlar göz önüne alındığında Dunga’nın en büyük sorununun ortasahada olduğu fark edilebilir. Ronaldinho Gaúcho ve Kaká’nın yokluğunda son maçta denenen Diego, Robinho, Elano üçgeni (eski Santos tayfası yani) pek iyi sonuç vermedi ve hem takım ağır aksak işler hale geldi hem de forvetler top yüzü göremez oldular. Defansta ise Lúcio’nun yokluğuna rağmen Naldo son iki maçta çok başarılıydı. Ama tıpkı son dünya kupasında olduğu gibi oyun kurma ve gol atma sorunları çözülmedikçe Brezilya taraftarları TV başında saç-baş yolmaya devam edecek gibi görünüyor.<br /><br /><br />Geçtiğimiz hafta kulüpler düzeyinde de heyecanlı karşılaşmalara sahne oldu. Santos taraftarları, önceki hafta Grêmio’ya deplasmanda 2-0 boyun eğen takımlarını Libertadores finaline çıkarmak umuduyla Vila Belmiro’yu ağzına kadar doldurunca (hoş, 20,000 küsurluk stadyumu doldurmak çok da zor değil) oyuncular da olumlu tepki verdiler ve maçı 3-1’e kadar getirdiler. Gollerin ikisi Santos’un 19 yaşındaki umudu Renatinho’dan, üçüncüsüyse Zé Roberto’dan geldi. Fakat Santos dördüncü golü bulamayınca Grêmio deplasman golü avantajıyla Libertadores 2007 finaline yükseldi. Porto Alegre şehrinin savaşçı ekibinin finaldeki rakibi, Kolombiya’dan Cúcuta’yı La Bombonera’da 3-0 ezerek geçen Boca Juniors oldu (goller Riquelme, Palermo ve Battaglia’dan geldi). Böylece kupanın en sıkı müdavimlerinden Arjantinliler, Brezilya’nın en Arjantinvari futbolunu oynayan Grêmio ile zorlu maçlar çıkaracaklar.<br /><br />Grêmio Santos’u eleyedursun, Fluminense de Brezilya Kupası finalinde yılın ilk önemli başarısını elde etti. Figueirense karşısında oynadığı çift ayaklı finalin ilk maçını 1-1 tamamlayan Rio ekibi ikinci maçı da deplasmanda 1-0 kazanarak Copa Do Brasil 2007’yi müzesine götürdü ve Libertadores 2008’e katılma hakkını elde etti.futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-43910340426246887142007-06-05T05:27:00.000-03:002007-06-05T05:58:53.881-03:00Cengaverler ve Sambacılar<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDIi8Kb3uhKgoMpQXMgChHdyrcRWPljDUSVPEGnRzy7GcE5wXo8_ZebUTOOB0wpGXVjT-WYq2AONV_DD_ZakBWKaGiQDR64L3lrhk_JDJv5kXW5_e48WErzWA9C_ifuGrhtiUg/s1600-h/br058-cengaverlervesambacilar.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5072494404047423042" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgDIi8Kb3uhKgoMpQXMgChHdyrcRWPljDUSVPEGnRzy7GcE5wXo8_ZebUTOOB0wpGXVjT-WYq2AONV_DD_ZakBWKaGiQDR64L3lrhk_JDJv5kXW5_e48WErzWA9C_ifuGrhtiUg/s200/br058-cengaverlervesambacilar.jpg" border="0" /></a> Siz başlığın klişeliği yüzünden fenalık geçirmeden elimi çabuk tutayım ve maçın başlamasına kısa bir süre kala Brezilya cephesinden son gelişmeleri aktarayım. Uzaktan bakınca basit bir dostluk maçı gibi görünse de Türkiye karşılaşması Brezilyalı birçok oyuncu için büyük önem taşıyor; bunun sebebi, Seleção'nun içinde bulunduğu yeni yapılanma sürecinde Dunga'nın gözüne girip önümüzdeki Copa América 2007'de oynayabilmek.<br /><br />Geçtiğimiz haftalarda Ronaldinho Gaúcho ile Kaká aşırı yorgunluğu bahane ederek Güney Amerika'nın milli takımlar düzeyindeki en önemli futbol turnuvası Copa América'ya katılmayacaklarını açıklamışlardı. İki oyuncunun da oynadıkları kulüplerde beygir gibi koşmalarına rağmen iş milli takıma gelince yelkenleri indirmeleri Brezilya'da çoğu kişi tarafından vefasızlık, hayırsızlık, hatta burnu havadalık olarak değerlendirildi. Dolayısıyla Dunga'nın yarınki maçta hem bu ikiliyi ilk 11'den kesmesi bekleniyor.<br /><br />Dunga'nın diğer bir isteği de henüz yeterince (veya hiç) milli takım tecrübesi bulunmayan oyuncuları denemek. Böylece Afonso Alves, Alex Silva, Josué, Doni ve Jô gibi oyuncular hocalarının gözüne girmek için ter dökecekler. Dört gözle beklenen diğer bir yenilik de Robinho ile Diego'nun zafer dolu Santos günlerinden sonra ilk kez birlikte oynayacak olmaları. Vila Belmiro'nun harika çocukları Kaká ve Ronaldinho'nun boşluğunu doldurabilecekler mi, göreceğiz.<br /><br />Brezilyalılar Türkiye'nin 2002 Dünya Kupasında kendilerini zorladığını, özellikle de Hasan Şaş'ı (“Hani şu kel kafalı, tuhaf isimli oyuncu”, şeklinde) hatırlıyorlar. Tabii ne 2002'deki Türk milli takımı şimdikine benziyor, ne de Hasan Şaş. Maçta dikkat edilmesi gereken ilk isim olarak Tuncay gösteriliyor (Real Madrid'e transfer dedikodularıyla hem de). Mehmet Aurelio'nun da Türk milli takım formasıyla doğduğu ülkeye karşı ilk kez oynayacak olmasına ve maçtan önceki törende Brezilya'nın değil, yeni vatanı olarak gördüğü Türkiye'nin milli marşını söyleyecek olmasınaysa hoşgörüyle, hatta sempatiyle bakılıyor.<br /><br />Bakalım futbol tanrıları uzun bir aradan sonra seyirci desteğini arkasına alarak Bosna Hersek yenilgisini unutturmaya çalışacak Türk cengaverlerine mi gülecek, yoksa “futebol-arte”nin dirilmesini arzulayan Brezilyalılara mı...futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-66919943380912417162007-06-04T03:51:00.000-03:002007-06-04T03:54:30.449-03:00Özetler<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqv3u-GtJ-1FIZIRlMoNXKhe1gu6BN6HdCqwMpmTNupJuvlv0gLr6O5QCdZl16lPtPHsSuaTY9Wanzz9ASOOJEBElVUp0N8paOJKL6roWJCE2WQrZUOYEXyiGyH3Jh-4UsKB9F/s1600-h/br057-ozetler.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5072098532365274034" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqv3u-GtJ-1FIZIRlMoNXKhe1gu6BN6HdCqwMpmTNupJuvlv0gLr6O5QCdZl16lPtPHsSuaTY9Wanzz9ASOOJEBElVUp0N8paOJKL6roWJCE2WQrZUOYEXyiGyH3Jh-4UsKB9F/s200/br057-ozetler.jpg" border="0" /></a>Efendiler, efendiler! Sanırım yetiştim, Türkiye – Brezilya maçı öncesi futebras.com’u güncellemeyi başardım. Böylece aylar süren ara sona erdi, internetin Brezilya içerikli (ve kaynaklı) tek Türkçe futbol sitesi yine huzurunuza teşrif etti.<br /><br />Aylar öncesinden söz verdiğim Brasileirão 2006, yani geçtiğimiz senenin Brezilya ulusal birinci ligi özetini şöyle yapmaya çalışayım. Hem oyuncu hem futbol kalitesi açısından birçok rakibine fark atan São Paulo F.C. beklendiği gibi seneyi şampiyon kapattı. Hatırlarsak São Paulo 2006’da Libertadores’i Internacional’e, eyalet şampiyonluğunu da Santos’a kaptırınca gözünü ulusal şampiyonluğa dikmişti; muradına da erdi ve kulüp tarihinin dördüncü ulusal lig şampiyonluğu kazanılmış oldu. Takımın yıl içinde parlayan isimleri Rogério Ceni, Ilsinho, Souza, Mineiro vb mevkilerinde de ülkedenin en iyi oyuncularıydılar. Şampiyonanın gol kralı yalnızca 17 golle Goiás’tan Souza oldu. Onun arkasından da 14 golle Figueirense’den Schwenk geldi. Ayrıca kıta şampiyonu Internacional, ikinci ligden çıktığı sene müthiş bir performans göstererek ligin tepelerine ulaşan Grêmio ve hem Paulistão-06’yı müzesine götüren hem de Brasileirão-06’yı da son haftalara kadar kovalayan Santos bana göre Brezilya’da yılın en iyi takımlarıydı. Yılın sürpriz takımı mütevazı kadrosuyla ligi 5. sırada tamamlayan Paraná, yılın hayalkırıklığı yaratan takımlarıysa ikinci lige düşmekten son anda kurtulan Corinthians ile Palmeiras’tı.<br /><br />Brasileirão-06’nın en iyileri bana göre şöyledir:<br />İlk 11:<br />Rogério Ceni (São Paulo) – Ilsinho (São Paulo), Fabiano Eller (Internacional), Fabão (São Paulo), Jadílson (Goiás) – Mineiro (São Paulo), Lucas (Grêmio), Zé Roberto (Botafogo), Cícero (Figueirense) – Fernandão (Internacional), Soares (Figueirense) – Teknik direktör: Muricy Ramalho (São Paulo)<br /><br />Yedekler:<br />Bruno (Flamengo) - Souza (São Paulo), Gustavo (Paraná), Miranda (São Paulo), Kléber (Santos) – Marcelo Mattos (Corinthians), Josué (São Paulo), Morais (Vasco), Renato (Flamengo) – Obina (Flamengo), Marcos Aurélio (Atlético-PR) – Teknik direktör: Mano Menezes (Grêmio)<br /><br /><br />Gelelim 2007 São Paulo eyalet ligine, yani Paulistão-07’ye... São Paulo 2007’ye iştahla girerek bu yılki São Paulo eyalet ligine de epey iddialı başlamıştı. Ancak ikinci bitirdiği ligin final safhasında São Caetano’ya 1-1 ve Morumbi’de 1-4’lük skorlar sonucunda elendi (şampiyonluk, ligin ilk 4 takımı arasında pleyof usulü oynanan maçlarla belli oldu). Böylece Paulistão-07, Santos ile São Caetano finaline sahne oldu. São Caetano ilk maçı evinde 2-0 kazansa da ikinci maçta Vila Belmiro’da Santos’a karşı koyamadı ve Santos maçı 2-0 kazanarak bu yılki ilk şampiyonluğunu kucakladı (Santos Paulistão-07’nin lig safhasını 1. bitirdiği için maç penaltılara gitmedi). São Caetano’nun işbilir forveti Somália 13 golle şampiyonanın gol kralı oldu, onu 12’şer golle Ponte Preta’dan Finazzi ve Palmeiras’tan Edmundo takip etti.<br /><br />Tüm bunlar olup bitedursun, Libertadores’te yarı finallere geldik. Brezilya kıtanın en değerli kupasına bu yıl 6 takımla katılmıştı (São Paulo, Internacional, Grêmio, Santos, Paraná ve Flamengo). Grup maçları, ikinci tur ve çeyrek finallerin ardından bu altı takımdan sadece ikisi kaldı. Grêmio ve Santos; üstüne üstlük bu iki takım yarı finalde eşleştiler ve Grêmio evinde oynadığı ilk maçı 2-0 kazandı. Diğer yarı finalistlerse Kolombiya’nın sürpriz ekibi Cúcuta ile Arjantin’in gediklisi Boca Juniors. Boca ilk maçta deplasmanda Kolombiya kravatını taktı ve 3-1 yenildi; düğüm önümüzdeki günlerde La Bombonera’da çözülecek.<br /><br />Brezilya’da geçtiğimiz ayların özeti işte böyle. Yarın Türkiye – Brezilya maçı öncesinde son bir güncelleme yapmak umuduyla köşeme çekiliyorum.futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-45784903348712723242007-03-29T15:29:00.000-03:002007-03-29T15:33:57.855-03:00Az Sonra Karşınızda<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbeL-zeAsobW4HYIj6Sw3prel0N9DtrkH_eyWaKLCQB0XdbvASyK89L8SMVE__QuY52rcPf6__0aOy_AP5rKV29a9eRnDb3RCawpF4clB6idnM-6kyydTcq-KDvts4B73z326-/s1600-h/br056-azsonrakarsinizda.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5047415946039625906" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbeL-zeAsobW4HYIj6Sw3prel0N9DtrkH_eyWaKLCQB0XdbvASyK89L8SMVE__QuY52rcPf6__0aOy_AP5rKV29a9eRnDb3RCawpF4clB6idnM-6kyydTcq-KDvts4B73z326-/s200/br056-azsonrakarsinizda.jpg" border="0" /></a> Brezilya futbolu hakkındaki tek Türkçe içerikli site olan bombalar bombası, el emeği göz nuru Futebras, 4 aylık bitmek bilmez bir aradan sonra yeniden karşınızda!<br /><br />Bu süre içinde Brezilya ulusal ligi, São Paulo’nun şampiyonluğuyla sona erdi ve 2007 sezonunun Paulista eyalet şampiyonasının finallerine yaklaştık. Sırasıyla Santos, São Paulo, São Caetano ve Palmeiras eyalet şampiyonası finaline en yakın olan isimler. Önümüzdeki yazılarda hem 2006’nın dikkat çeken olaylarına hem de son haberlere ayrıntısıyla değineceğim.<br /><br />Her şeyden önemlisi, Futebras’a ulaşmak artık daha kolay: <a href="http://www.futebras.com/">http://www.futebras.com/</a> adresine girmek yeterli. Oba!<br /><br />Futebras.com çok yakında yenilenmiş içeriği, dizaynı, mizaynıyla karşınızda olacak.<br /><br />(Yurdun cennet köşelerinden, interette bolca cirit atan bir manzara biraz üstte görülebilir, bakıp bakıp iç geçirilebilir. Fotoğrafı ben çekmedim, çekeni de tanımam etmem.)<br /><div></div>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-65926940691972798472006-11-26T23:06:00.000-02:002006-11-27T12:53:14.287-02:00Zico Söyleşiciği<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/x/blogger2/1346/2522/1600/186637/br055-zicosoylesicigi.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/x/blogger2/1346/2522/200/840133/br055-zicosoylesicigi.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">Aşağıdaki soru-cevaplar 6 Kasım 2006 tarihinde Brezilya’daki Lance! spor gazetesinin web sitesinde sorulmuş ve cevaplanmışlardır. Zico kendisine yöneltilen onlarca soruya her zamanki sabır, nezaket ve bilgeliğiyle cevap vermiş, sevenlerini yine sevindirmiştir. Futebras’a sadece kendi sorduğum soruların ve Zico’nun bu sorulara verdiği cevapların çevirisini koyuyorum (çeviriyi de bizzat yaptım, elime sağlık).<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Diğer soru-cevapları (portekizce olarak) merak eden ve varsa şu adrese göz atabilir: <a href="http://www.ziconarede.com.br/znrpub/news/pt_news_maisnotic.php?cod=3067">http://www.ziconarede.com.br/znrpub/news/pt_news_maisnotic.php?cod=3067</a><o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">FUTEBRAS: “Japon milli takımının başındayken Japon oyunculara öğretilmesi en zor şeyin gol atmak olduğunu, bunun Japon kültür ve geleneklerinden kaynaklandığını söylemiştin. Türk oyuncularla çalışırken de kültür veya geleneklerden kaynaklanan herhangi bir zorlukla karşılaştın mı?”<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">ZICO: “Hayır, sanırım karşılaşmadım... Japonlarla ilgili sorun karar alma yetisiyle alakalı olabilir. Japon futbolcular genelde kendilerine emredilen görevi yapmayı severler. Japon kültüründen gelen özelliklerine dayanarak, önceden belirlenmiş bir pozisyon haricinde yaratıcıklarını kullanmayı pek tercih etmediklerini söylenebilir. Çünkü normal hayatta böyle bir karar verip hata yaparsa, cezalandırılır. Japonlar küçük yaştan itibaren bu şekilde yetiştiriliyorlar. Türkiye’de ise durum tamamen farklı. Türk futbolcular risk almayı çok daha fazla seviyorlar. Hem verilen emirlere uyuyorlar, hem de yaratıcılıklarını kullanma konusunda çok daha rahatlar.”<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">FUTEBRAS: “Türk futbolu, daha açık konuşmak gerekirse Türk milli takımı, kulüpleri ve genel olarak futbol yapısı hakkında ne düşünüyorsun? Türkiye’de karşılaştığın futbol anlayışı beklentilerini tatmin etti mi?”<span style=""><br /></span></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">ZICO: “Türk futbolunda taraftarlar savunmaya dayalı futbola pek hoş gözle bakmıyorlar. Takımlarının gol atmasını, maç boyunca hücum etmesini istiyor, seviyorlar. Burada sporla ilgili çok sayıda gazete, televizyon ve radyo programı var. Futbolla yatıp futbolla kalkıyorlar. Türkler kanları kaynayan, hoşlanmadıkları şeylere hemen tepki gösteren insanlar. Türk futbolu teknik kalitesi yüksek bir futbol. Yapı açısındansa, şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla, tüm büyük kulüplerin kendi stadları var. Avrupa Birliğindeki ülkelerin standartlarına uyum sağlamak ve İtalya, İspanya, İngiltere gibi önemli futbol ülkelerinin seviyesine gelebilmek için büyük yatırımlar yapılıyor. İşini hakkıyla yapan profesyonellere görev verirken hiçbir masraftan kaçınmıyorlar. Buraya Dünya Kupasından hemen sonra geldim. Sezon hazırlıkları ben gelmeden önce başlamıştı, kimi oyuncular kulüpten ayrılacaklardı... Uzun lafın kısası, takımı iyice tanımak için biraz zamana ihtiyaç var. Ama bu normal bir durum ve işlerin yolunda gitmesi için bu süreçten geçmek şart.”<span style=""><br /></span></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">FUTEBRAS: “Türk milli takımının tarihindeki ilk (ve şimdilik tek) yabancı futbolcu, senin yönetimindeki Fenerbahçe’de oynayan Marco Aur</span><span style="">é</span><span lang="TR">lio, yani bir Brezilyalı. Aur</span><span style="">é</span><span lang="TR">lio’nun S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’da forma giyen Mineiro ile bile karşılaştırıldığı oluyor. Sen Aur</span><span style="">é</span><span lang="TR">lio’nun futbolunu nasıl değerlendiriyorsun? Diğer ülkelerin milli takımlarında forma giyen Brezilyalılar hakkında ne düşünüyorsun?”<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">ZICO: “Marco Aurélio’nun başarısı Türkiye’de oynadığı altı senenin bir ürünü. Mineiro ile karşılaştırılmasına gelince; bence Aurélio daha ziyade ikinci ortasaha görevine yatkın. Mineiro ise sıklıkla hücuma çıksa da markaj özellikleri daha ağır basan bir oyuncu. Diğer ülkelerin milli takımlarında forma giyen oyunculara gelince; bu durumdaki oyuncuların formasını giydikleri ülkelerle duygusal bir bağ kurmaları gerektiğini düşünüyorum.”<o:p></o:p></span></p><br /> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">İşte bu kadar. Birkaç sorum daha vardı, ama soru soranların fazlalığından dolayı Zico’nun tüm sorulara cevap verecek vakti olamadı. Gelecek sefere artık.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Bu arada üstteki “ikinci ortasaha” lafına ufak bir not düşeyim; Brezilya futbolunda defansif ortasaha oyuncuları “volante”, kelime kelimeye çevirmek gerekirse “direksiyon/dümen” diye adlandırılır. Brezilya’da takımlar sıklıkla ikişer volante ile oynarlar. Volantelerden biri genelde markaj, top çalma, oyun boyunca geride kalma gibi savunma ağırlıklı özelliklere sahipken diğer volantenin hem savunma hem de hücum özelliklerini barındırması tercih edilir. Tıpkı </span><span style="">É</span><span lang="TR">merson, Zé Roberto ikilisinde olduğu gibi.</span><span style="" lang="EN-US"><o:p></o:p></span> </p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-25485085213186429352006-11-22T23:44:00.000-02:002006-11-22T23:47:09.978-02:00Geldim, Sakin Olun<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/x/blogger2/1346/2522/1600/688297/br054-geldimsakinolun.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/x/blogger2/1346/2522/200/696769/br054-geldimsakinolun.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">Yazmayalı ne uzun zaman olmuş! Geç olsun güç olmasın diyerek geçiştireyim ve hemen konulara gireyim.<o:p></o:p></span><p class="MsoNormal"><span lang="TR"><o:p></o:p>Neler oldu neler... Şehrimizin gururu S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo ulusal ligin bitimine iki hafta kala (yani 36. haftada) şampiyonluğunu ilan ederken şehrin diğer büyükleri Corinthians ile Palmeiras düşme hattından kaçmak için epey ter döktüler. Santa Cruz ile Fortaleza (ve büyük ihtimalle S</span><span style="">ão Caetano ile Ponte Preta</span><span lang="TR">) ikinci lig yolcusu oldular.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Geçen sene şampiyonluğu yalan dolanla Corinthians’a kaptıran Internacional’ın başında Muricy Ramalho vardı. Muricy, Inter’in ardından 2006 başlangıcında S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’nun başına gelmişti. Tricolor’un Paulist</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o, Libertadores ve Recopa’da ikinci olmasının ardından Muricy arka arkaya dört ikinciliği dizdiği için kimi çevrelerde alay konusu bile olmuştu. Fakat ustamız pes etmedi, ettirmedi ve ülkenin en önemli şampiyonası olan Brasileir</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> maratonunu birinci sırada tamamlamayı başardı. Tebrikler!<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Dunga yönetimindeki Seleç</span><span style="">ão</span><span lang="TR">, 2006 Dünya Kupası sonrasında (ve sırasında) kaybedilen ruhu bulma yolunda sağlam adımlar attı. Takımın ağır abilerini kesip atan ve Rusya, Portekiz gibi pek göz önünde olmayan liglerden oyuncuları takıma başarıyla enjekte eden Dunga’nın şimdiye kadarki tek tuhaf davranışı, tıfıl haliyle S</span><span style="">ão </span><span lang="TR">Paulo’dan Arsenal’e transfer olan ve İngiltere’de oynadığı dakikalar parmakla sayılan defansif ortasaha Den</span><span style="">í</span><span lang="TR">lson’u milli takıma çağırması oldu. Ama o kadar kusur kadı kızında da olur.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Canımız cananımız Rom</span><span style="">ário</span><span lang="TR"> bininci gol arayışında yeni maceralara yelken açtı; Miami macerasında kucak kucak gol attıktan sonra Avustralya’nın Adelaide takımıyla dört maçlık bir anlaşma yaptı. Bu arada bir de Minas Gerais eyaletinin küçük takımlarından Tupi F.C. ile anlaşma yapmayı denedi, ama oyuncuların resmi kayıt tarihleri geçmiş olduğu için CBF (Brezilya Futbol Konfederasyonu) tarafından engellendi. Baixinho’nun bininci gole Vasco formasıyla ulaşmasını isteyenler de çok, bakalım Brezilya’ya dönecek mi...<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Futebras’ın güncellenmediği süre içinde olup biten ilginç konulara önümüzdeki yazılarda değinecek, ayrıca iki hafta içinde (yani Brasileir</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o’nun son maçları da oynandıktan sonra) senenin değerlendirmesini yapacağım.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Geçtiğimiz günlerde efsane Zico’ya Lance! spor gazetesinin web sitesinde ufak birkaç soru sorma fırsatı buldum, onu da en kısa zamanda aktaracağım.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">İşte böyle.</span> </p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1158104406071373392006-09-12T20:36:00.000-03:002006-09-12T20:40:06.096-03:00Zico'nun Evlatları<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br053-ziconunevlatlari.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br053-ziconunevlatlari.jpg" alt="" border="0" /></a> <p class="MsoNormal"> </p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Haber ajansları şaklabanlık etmeseler dünya ne sıkıcı bir yer olurdu kim bilir... Son saçmalık bombası dün DHA’dan, yani Doğan Haber Ajansından geldi (ben de <a href="http://www.fenerbahce.com/">www.fenerbahce.com</a> ’da okudum).</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR">“Thiago’nun hayali Fenerbahçe” başlıklı yazıda, “Flamengo’nun ünlü forvet oyuncusu Thiago Coimbre’nin” Fenerbahçe’yi Barcelona, Real Madrid, Milan seviyesinde gördüğü, orada forma giymenin Avrupa’nın büyük kulüplerinde oynamaya benzediğini düşündüğü belirtilmiş. Efendim, aklımızı başımıza toplayalım da bakalım, kimmiş bu Thiago Coimbra (hayır, ismi DHA’nın belirttiği gibi Coimbre değil, Coimbra): Thiago Coimbra, Brezilyalı eski futbolcu ve Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü anlı şanlı Zico’nun (yani Arthur Antunes Coimbra’nın) 23 yaşındaki küçük oğludur ve forvet değil ortasaha oyuncusudur. Sene başında Flamengo ile sözleşme imzalamış ancak bırakın “Flamengo’nun ünlü forvet oyuncusu” olmayı, şimdiye kadar takımın bir maçında son dakikalarda oyuna girmekten öteye gidememiştir.</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR">Peki bu haber nereden böyle uydurulmuştur, ne alakadır? Olay şudur: Flamengo’da bir türlü kendini gösterme şansı bulamayan Thiago, teknik direktör Ney Franco tarafından veto edilmiş ve kendi durumundaki birkaç futbolcuyla birlikte takımdan ayrı antrenman yapmaya başlamıştır. Bunun üstüne babası Zico, Flamengo’nun yöneticileriyle ufak çaplı bir söz dalaşına girmiş, kulübün yöneticiler tarafından değil, menajerler ve işadamları tarafından yönetildiğini, kendi oğlu Thiago’nun da menajer torpilli olmadığı için takım dışında bırakıldığını söylemiştir. Thiago da, “Babam haklıdır valla,” demiş, gazeteciler babasının çalıştığı Fenerbahçe’ye gidip gitmeyeceğini sorunca da, “Giderim, ama babam oraya daha yeni gitti, sistemi oturtması, benim de kendimi göstermem lazım,” benzeri şeyler söylemiştir (sonrasında Flamengo başkanı Kleber Leite de Zico’ya ters bir cevap vermiş, Zico da geçen gün resmi sitesinde noktayı güzelce koymuştur, bu satırların yazarı metni çevirmeye üşendiğinden çok ilgilenenler <a href="http://www.ziconarede.com/">www.ziconarede.com</a> adresinde okuyabilirler).</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR">Yani neymiş, işkembeden sallamanın da bir sınırı varmış; yok ünlü forvet Thiago, yok Barcelona bilmem ne, yok daha neler...</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR">Neyse efendim, madem Zico diye başladım, öyle devam edeyim. Ailecek hastası olduğumuz, kişiliğine, modern düşünce yapısına ve açıksözlülüğüne bayıldığımız Zico (sitesi biraz gezilince anlaşılabilir), Fenerbahçe’nin 100. yıl etkinlikleri çerçevesinde sezon başında takımın başına getirildi. Zico, Seleç</span><span style="">ão</span> <span lang="TR">’98 Dünya Kupasında Fransa karşısında kupayı kaybederken teknik direktörü Zagalo’nun yardımcılığını yapıyordu. Son dünya kupasında (ve birkaç sene öncesinde) Japonya’nın başında olan Zico burada da birkaç kupa kazanmıştı. Nitekim Fenerbahçe’ye geldiğinde de kulüp tarafından sunulan “hoca özgeçmişi” bir teknik direktörünkinden çok yıldız bir futbolcununkini andırıyordu. Aman yanlış anlaşılmasın, Zico’nun gerçekten çok etkileyici bir futbolculuk kariyeri var ve Brezilya’nın efsane oyuncuları arasında. Japonya’nın başındayken en önemli sorunu gol atacak adam bulamamasıydı. Fenerbahçe’deyse elinde oldukça golcü isimler var ve Zico evlatlarına hücum futbolu oynatmayı seviyor. Teknik direktörler konusunda sabırsızlığıyla tanınan Fenerbahçe’nin böylesine önemli bir yıldönümünde başarılı olup daha ilk kulüp işinde yere sağlam basarsa gerisi çok daha kolay gelebilir, hatta şansı yaver giderse kariyeri Dunga’nın açtığı yoldan Brezilya milli takımına kadar bile uzanabilir.</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR">Zico Türkiye’ye gittikten sonra takıma birçok oyuncu alındı. Lugano ve Edu Dracena bence bu oyuncular arasında en önemlileri. Transferlerden önce bana, “Brezilya’da oynayan en iyi iki defans oyuncusu kim?” diye sorulsa kesinlikle Lugano ve Edu Dracena’nın adını verirdim. Forvete alınan Deivid ise, Corinthians ve Santos’ta oynadığı dönemlerde epey gol atmış, Portekiz’e gittikten sonraysa epey unutulmuş bir isim. Santos’tayken arkasında oyun stili Alex’inkinden epey farklı olan Robinho oynuyordu, dolayısıyla Fenerbahçe’de ne yapacağı meçhul gibi görünüyor, ama form tutarsa golleri dizmeye başlayabilir. Hem Edu Dracena, Alex ve Deivid, 2003’deki şampiyon Cruzeiro kadrosunda da birliktelerdi. Fenerbahçe’de bu kadar çok Brezilyalı varken atmosferin iyi olmaması zor görünüyor. Bence Fenerbahçe’nin karşılaşabileceği en önemli sorunlar sağ ve sol bek konusunda. Elde büyük bir takım kurma imkânı varken buralara sağlam adamlar alınamaması (yabancı sınırı dolayısıyla) veya yetiştirilememesi çok acı. Halbuki Brezilya’da öyle bollar ki...</span></p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1156743480287321812006-08-28T02:36:00.000-03:002006-08-28T02:38:00.306-03:00Kazananlar, Gelenler ve Gidenler<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/bra052-kgg.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/bra052-kgg.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">38 maçlık Brasileir</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’nun (“Brasileir</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> maratonu” filan diyecektim neredeyse, içime zebani mi girdi ne...) ilk yarısı S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’nun üstünlüğüyle tamamlandı. Tricolor bu başarısıyla günlük spor gazetesi Lance!’nin puanlı ulusal lig sisteminde ilk yarıyı birinci bitirenlere verdiği Osmar Santos Kupasını kazandı. Osmar Santos Kupası sembolik görünebilir, ama puanlı sisteme de 2003’te geçen Brezilya ulusal liginde ilk yarıyı birinci bitiren takımlar ligin sonunda hep şampiyonluğa ulaştılar (2003’te Cruzeiro, 2004’te Santos ve 2005’te yalan dolanla Corinthians). İstatistik denen şey insanı biraz şaşı etse de ben belirtmiş oldum, eksik kalmaz (hah). S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo gün itibariyle bir maç eksiğiyle 38 puanla birinci sıradayken ikinci sıradaki Santos’un 35 puanı var. Yani bir yanda Muricy Ramalho’nun dehasıyla göz alan S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo, diğer yandaysa Vanderlei Luxemburgo’nun ince taktikleri sayesinde gayet kısıtlı ve yıldızsız kadrosuna rağmen tatsız futboluyla herkesi zorlayan Santos...<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo başarılarıyla taraftarlarını, oyun tarzıyla da güzel futbolu seven herkesi sevindirirken Palmeiras 2006 Dünya Kupası sırasında lige verilen ara sonrasında gümbür gümbür döndü. Önceden ligin dibine vurmuş olan Verd</span><span style="">ão</span><span lang="TR">, kupa sonrasında harika bir seri yakaladı ve hiçbir maçı kaybetmeyerek 11. sıraya kadar yükseldi. Yani yeşil-beyazlıların tarafında keyifler yerinde, hatta abartan dostlar şampiyonluğa bile göz dikmiş durumdalar (yapma güzel kardeşim, etme). Ayrıca takımın birinci ve ikinci kalecileri Marcos ve Sergio’nun sakatlığında kaleyi devralan genç Diego Cavalieri harika maçlar çıkarıyor, böyle devam ederse gelecekte Brezilya’nın en iyilerinden olacak.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Şehrin diğer bir yanındaysa Corinthians gittikçe daha derinlere batmakta. Le</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’nun teknik direktörlüğe gelmesinin ardından sırasıyla iki galibiyet, bir beraberlik ve bir yenilgi alan Tim</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> ne kadro ne de futbol açısında gelişmiş durumda. Haliyle ligin de 18. sırasından öteye gidemiyor. Durumlar epey karışık, ama biraz açıklamaya çalışayım.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Corinthians’ın en büyük silahı Carlos Tevez ise Le</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’nun gelmesinden sadece iki maç sonra Buenos Aires’e döndü ve takıma bir daha dönmeyeceğini açıkladı. Le</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o, sert tarzıyla bilinen bir teknik direktör. Asker disipliniyle çalışması kısa vadede kulüpleri açmazlardan kurtarsa da bir süre sonra kabak tadı verdiği için kullanma tarihi çabuk dolan bir adam bu Le</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o (böyle bir vatandaş).<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Corinthians vakasındaysa Le</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o’nun höt! ve de zöt! tavırları ilk iki maçta işe yarıyor gibi görünüyordu (Carlitos’un bu maçların ilkinde bir gol -maçı 2-1 kazandılar- ikincisinde bir asistle -maçı 1-0 kazandılar- oynadığını söylemek lazım, Carlitos’un oynamadığı maçlardaysa 0-0 ve 0-2 şeklinde hacamat oldular). Fakat Le</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o’nun Tevez’i usandıran, Arjantinlilere ne kadar gıcık olduğuyla ilgili demeçleri ve küçümseyici hareketleri (Tevez’in kaptanlık pazubandını alıp çocukcağızın buradaki en yakın dostlarından Bet</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’ya vermesinin üstüne bir de, “Kimse Tevez’in söylediklerini anlamıyor, bana da bir şeyler dedi ama anlamadım,” diye taşak geçmesi), Arjantinli forvetin takımı terk etmesine sebep oldu. Dönecek gibi de görünmüyor. Ayrıca geçenlerde bahsetmiştim, arabası tekmelenmiş, ailesi tehdit edilmişti vs. Yani ailesel güvenlik sebepleri de yok değil.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Avrupa’da AC Milan, Chelsea, Sevilla, Bayern Münih gibi takımların talip olduğu Carlitos’un gidebileceği takımlardan biri de Fransa’nın orta karar ekiplerinden Rennes. Chelsea ile yakın ilişkiler içinde olan Rennes, yükselişteki İngiliz ekibinin Carlitos’u alıp bir yıl kendilerine kiralamasını (pişsin hesabı), sonrasında da ister atmasını, isterse de satmasını teklif etti. Ben derim ki bu Carlitos’u nereye koysan oynar, defansı biçer geçer. Alan memnun olacaktır, yeter ki oğlanı daraltmasın, baymasın (biraz sorunlu da).<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">2006 Libertadores şampiyonu Internacional, kupayı kazandığından beri hiçbir maçı kazanamadı. Finalin ardından iskelet kadrosunun dört oyuncusunu Avrupa’ya göndermiş olmasının bu düşüşteki payı tartışılmaz. Hatırlarsak defansif ortasaha Tinga’yı Borussia Dortmund’a, stoper Bol</span><span style="">í</span><span lang="TR">var’ı Monaco’ya, Jorge Wagner’i Betis’e, Rafael S</span><span style="">ó</span><span lang="TR">bis’i ise Racing Santander’e yollamışlardı. Aslında son iki oyuncunun transferleri kesinleşmiş değil. Ama S</span><span style="">ó</span><span lang="TR">bis İspanya’da da buradaki gibi oynarsa minik Santander’de fazla kalmaz, kanatlanıp yükseklere uçar. Libertadores macerasının </span><span style="">Sã</span><span lang="TR">o Paulo cephesinden hatırlanacak ismi Ricardo Oliveira ise (hastasıyız ailece) gıcık İtalyan defans oyuncularının başını döndürmek üzere AC Milan’a gitti. Cruzeiro iki önemli forveti Alecsandro ve Gil’i sırasıyla Betis ve Gimnástic De Tarragona’ya, Flamengo da defansif ortasaha oyuncusu J</span><span style="">ô</span><span lang="TR">natas’ı Espanyol’a sattı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Transferden söz açmışken Türkiye’ye, özellikle de Fenerbahçe’ye giden Brezilyalı oyunculara ve Zico’ya da değinmek istiyorum, ama yerim kalmadı (yalana bak), gelecek yazıya artık.<o:p></o:p></span> </p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1156495255546840922006-08-25T05:39:00.000-03:002006-08-25T05:45:09.693-03:00Kaleden Kaleye<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br051-kaledenkaleye.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br051-kaledenkaleye.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">Düşünün: Takımınız maça kötü başlamış bir gol yemiş, ikinciyi yememek için mücadele verirken rakibe bir de penaltı kazandırmış. Karşı takımın atmaca bakışlı forveti topun başına geçiyor. Geriliyor... ve topu kalenin sol alt köşesine gönderiyor. Fakat kaleciniz de gözlerini toptan ayırmadan aynı köşeye uçuyor ve topu kucaklıyor. Takımınız hâlâ yenik durumda. Derken takımınız bir penaltı kazanıyor. Kötü başlayan maçta beraberliği yakalama umudu doğuyor. Az önce fizik kurallarını hiçe sayarak bir penaltı kullanan kaleciniz sahayı boydan boya geçerek topun başına geçiyor. Geriliyor ve topu dışarı doğru falso vererek rakip kalecinin sağına yolluyor. Beraberlik sağlandı. Takımınız iyice ateşleniyor ve rakibe nefes aldırmıyor. Birkaç dakika sonra takımınız ceza sahası yakınlarında bir serbest vuruş kazanıyor. Kaleciniz yine sahayı boydan boya aşıyor ve topun başına geliyor. Fazla gerilmeden topu barajın üstünden aşırıyor ve rakip kaleciyi adeta yok sayarak tam doksana asıyor. Maç sizin...<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Üstte yazdıklarım Japon futbol çizgifilmlerini andırıyor olabilir, ancak S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo taraftarları buna benzer maçlara epey alışıklar. Tabii alışık olmaları kalecilerinin her golünde coşmalarına engel değil. Ne de olsa Tricolor henüz Rogério Ceni’nin gol attığı hiçbir maçta yenilgi yüzü görmedi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Dünyanın en şahane kalecisi Rogério Ceni S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo’yu başarıdan başarıya koşturmakla yetinmeyerek geçtiğimiz pazar günü dünyanın en golcü kalecisi unvanını da ele geçirdi. Ceni, önceden FIFA tarafından tanınan karşılaşmalarda atılan 62 golle Paraguaylı dombili kaleci José Luis Félix Chilavert’e ait olan rekoru 26 Temmuz 2006’da, Libertadores yarı finalinde Chivas’a Meksika’da attığı penaltı golüyle egale etmişti (bu gol aynı zamanda kaleciyi 10 golle Libertadores’te en çok gol atan Tricolor futbolcuları arasına yerleştiriyordu). Rekorsa 21 Ağustos 2006’da, Brasileir</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’nun 16. hafta maçında deplasmanda Cruzeiro karşısında geldi. Hem de tam iki golle!</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR"><o:p></o:p>2-2 sona eren heyecan dolu Cruzeiro - S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo maçının kahramanı, bir penaltı kurtardıktan sonra bir frikik bir de penaltı golü atarak Tricolor’a deplasmanda önemli bir beraberlik kazandıran Rogério Ceni oldu.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Rogério Ceni’nin kendisini diğer golcü kalecilerden ayıran en büyük özelliğiyse üstün penaltı ve kaleci tekniğinin yanında dünyanın sayılı serbest vuruş ustalarından olması. Öyle ki S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo taraftarları ceza sahası yakınlarında bir serbest vuruş kazanıldığında penaltı kazanılmış gibi şenlenir, kalecilerinin müthiş yeteneğini Juninho Pernambucano’nunki ile kıyaslarlar. Zaten Ceni’nin rekoru 64 gol de –şimdilik- 41 frikik golüne karşılık 23 penaltı golünden oluşuyor.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">33 yaşındaki Ceni ’90 yılında, henüz 17 yaşındayken geldiği S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo’nun en büyük idollerinden biri. Kulüp tarihinde S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo formasını en çok maçta giymiş futbolcu olmasının yanısıra (şimdilik 685 maç) lider karakteri, hep dile getirdiği Tricolor sevgisi, defansı sürekli düzenlemesi ve arkadaşlarıyla hep iletişim halinde olması, önemli anlarda kurtardığı penaltılar, topu oyuna nokta atışı tadındaki paslarla sokması, kaptanlık pazubandını gururla taşıması ve saha içinde de dışında da kaptanlığı hak edecek davranışlar sergilemesi bunda büyük pay sahibi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Rekorun Ceni için bir başka anlamıysa daha eskilere dayanıyor... Ceni ’96 yılında, henüz Zetti’nin yedeğiyken antrenmanlardan önce kendi kendine serbest vuruş çalışmaları yapmaya başlar. Her gün 100 küsur atış yaparak çalışan Ceni, ’97 yılının başında o dönemki teknik direktörü Muricy Ramalho’nun ilgisini çeker. Muricy kaleciyi daha da cesaretlendirir. Ceni kısa bir süre sonra Fluminense karşısında ilk serbest vuruşunu kullanır, ama golü bulamaz. İlk gol 15 Şubat 1997’de, Uni</span><span style="">ão São João</span><span lang="TR"> karşısında gelir. Sonra yavaş yavaş, geçen her yıl daha da gelişerek takımının serbest vuruşlarını kullanmaya başlar. Öyle ki ilk 29 golünün 26’sı frikiklerden gelir. 2005’ten itibaren takımın kazandığı penaltıları da tamamen Ceni kullanmaya başlar. İşin hoş kısmıysa Ceni’nin golcü-kaleci rekorunu kendisine serbest vuruş kullanmak için ilk kez fırsat vermiş olan Muricy Ramalho’nun teknik direktörlüğünde bulmuş olmasıdır.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Rogério Ceni bir aksilik olmazsa emekli olana dek </span><span style="">São </span><span lang="TR">Paulo formasını giyecek. Tabii rekor da bu süre içinde dallanıp budaklanacak. Bizeyse Ceni’nin kalesinde ve rakip kalede devleştiği maçların tadını çıkarmak kalıyor.</span></p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1156140577868751082006-08-21T03:08:00.000-03:002006-08-21T03:09:37.886-03:00Kıtanın Kupası Kızıl<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br050-kitaninkupasikizil.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br050-kitaninkupasikizil.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">(foto: Jefferson Bernardes/VIPCOMM)<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo ve Internacional geçtiğimiz çarşamba, Porto Alegre’deki Beira-Rio stadyumunda Libertadores finalinin ikinci ve son ayağını oynadılar. İlk maçı Inter deplasmanda 2-1 kazanmıştı. Dolayısıyla S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo’nun karşılaşmayı uzatmaya (ve belki de penaltılara) götürebilmek için doksan dakikayı en az tek farklı bir galibiyetle kapatması gerekiyordu. Fakat 58,000’e yakın Internacional taraftarının coşkusu eşliğinde müthiş heyecanlı geçen maç s</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o-paulinoların beklediği gibi sonlanmadı 2006 Libertadores kupası Internacional oyuncularının ellerinde yükseldi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo maç başladığı andan itibaren son dakikaları oynuyormuş gibi baskılı oynadı. Bu baskının sonucunda da nadir Inter ataklarında kalesinde tehlikeler yaşadı. Inter hücumdan çok savunmaya önem veren bir kontratak oyun düzeninde ilk yarının 29. dakikasında Rogério Ceni’nin –hiç huyu olmasa da- topu elinden kaçırmasını fırsat bilen Fernand</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o’nun attığı golle biraz olsun rahatladı. Tricolor’un dev defans oyuncusu Fab</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o ikinci yarının 5. dakikasında attığı golle beraberliği sağlasa da Tinga’nın ikinci yarının 21. dakikasında attığı gol sonucunda Colorado’yu 2-1 öne geçti. S</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o Paulo buna rağmen pes etmedi Colorado’nun da kapanmasından faydalanarak ve ikinci yarının büyük bölümünü adeta tek saha oynadı ve sonradan oyuna giren Len</span><span style="">íl</span><span lang="TR">son’un bitime birkaç dakika kala attığı golle durumu 2-2’ye getirmeyi başardı. Bu andan itibaren Colorado bir gol daha yememek için, Tricolor ise bir golcük daha atabilmek için canını dişine takarak mücadele etti, fakat süre kısa olup Tricolor da gününde olmayınca maç 2-2 sonuçlandı ve Libertadores’in şampiyonu, iki maçın toplamında 4-3’lük bir galibiyet elde eden Internacional oldu.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Maçın ardından Internacional cephesinde doğal olarak herkes müthiş coşkuluydu. Oyuncuların büyük bölümü kulüp tarihinde ilk kez kazanılan Libertadores şampiyonluğunu takım arkadaşlarına ve –o sırada sevinçten hüngür hüngür ağlamakta olan- teknik direktör Abel Braga’ya adadılar. Abel</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o, Flamengo ve Fluminense ile yaşadığı Copa Do Brasil ikincilikleri, Internacional ile ’88’de yaşadığı Brasileir</span><span style="">ão </span><span lang="TR">ikinciliği ve bu yıl yaşadığı eyalet şampiyonu ikinciliğinin ardından “önemli maçların küçük teknik adamı” diye anılır olmuştu. Dolayısıyla bu şampiyonluk kendisinin teknik direktörlük CVsi açısından (bak bak) baldan tatlı oldu.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo cephesindeyse herkes elden kaçırılan kupaya üzülse de takımın yürekli ve hırslı oyunu Tricolor’a gönül veren herkesin göğsünü gururla kabarttı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Maç hakkında dikkate değer birkaç ayrıntıya gelince; S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’nun bu şampiyonluğu kazanmasının bir güzelliği de kupanın adanacağı kişiler olacaktı. Tricolor’un üçüncü ve dördüncü kalecileri Bruno ve Weverson geçen hafta ağır bir araba kazası geçirmişlerdi. Weverson kazada hayatını kaybetmişti. Bruno ise halen yoğun bakımda ve felç kalma tehlikesi var. Rogério Ceni, kazadan sonra çıktığı ilk maçta sırtında Weverson yazan bir forma giymiş ve tüm oyuncular kollarına siyah bantlar takmışlardı. Weverson’a dinlendiği yerde rahatlıklar, Bruno’ya ise acil şifalar.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Tricolor’un özellikle Libertadores mücadelelerini düşünerek Real Betis’ten kiraladığı Ricardo Oliveira, Betis’in son anda onay vermemesi yüzünden bu maçta forma giyemedi ve cuma günü, “Yakında görüşürüz,” diyerek İspanya’nın yolunu tuttu. Betis oyuncunun ilk final maçının ardından İspanya’ya dönmesi şart koşmuş, Ricardo Oliveira ise durumun son anda değişebileceğini düşünerek Brezilya’da kalmıştı. Bu tatsızlık Betis ile oyuncunun arasını açtığı için Ricardo Oliveira’nın Betis’ten ayrılacağı veya başka bir kulübe kiralanacağı söyleniyor. Brezilya dolaylarında bu kulübün S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo olduğu söylense de Türk basınında Fenerbahçe’nin adı geçiyor. Ricardo Oliveira ise kimsenin kendisiyle irtibata geçmediğini söyledi (kendi ağzından duydum, çok yaşayayım).<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’nun son dönemlerde Rogério Ceni’nin ardından en büyük sembollerinden olan Diego Lugano, maçın ardından Fenerbahçe’nin yolunu tuttu. Brezilya’da taraftarlar arasında Dios Lugano (Tanrı Lugano) diye anılacak kadar çok sevilen Uruguaylı stoper hakkında Türk basınında süper uydurma haberler çıkmakta. Bunlardan dikkatimi çeken birkaçı; S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo formasıyla çıktığı son maçın ardından Fenerbahçe’ye gidip gitmeyeceğini soran gazetecilere, “Evet gidiyorum, dünyanın en iyi futbolunun oynandığı ülkede, dünyanın en iyi takımında oynadım (S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’yu kastediyor), ama artık başka bir takımın yolunu tutacağım. Fanatik bir S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo taraftarıyım ve burada geçirdiğim günleri asla unutmayacağım,” tadında şeyler söyleyen Lugano’nun sözleri her nasılsa Türk basınına “Türkiye’nin en büyük takımına gidiyorum!” ve türevleri şeklinde yansımış. Geçen gün bir FB yöneticisinin söylediği “Lugano, Kak</span><span style="">á</span><span lang="TR"> ile oynarken, taraftarlar arasında Kak</span><span style="">á’dan daha çok seviliyordu!” yumurtlamasıysa evlere</span><span lang="TR"> şenlik. Hatırlarsak Kak</span><span style="">á</span><span lang="TR"> 2003 yılının ilk yarısında Milan’a transfer olmuştu. Lugano ise o dönemde kulübe henüz gelmiş, doğru düzgün forma bile giymemiş, kimse tarafından tanınmayan bir oyuncuydu. Taraftarların sevgisini kazanması özellikle 2004 ve 2005’te takımın as isimlerinden birine dönüşmesi ve kulübe, formasına ve taraftarlara sevgisini hem sahada çıkardığı yürekli oyunlarla hem de saha dışında verdiği demeçler sayesinde açıkça belli etmesi sayesinde olmuştur. Uzun lafın kısası, Lugano Türk futbolunda Bülent Korkmaz’dan beri büyük eksikliği hissedilen, ayakla beyin vermek tabir edilen cengaver stoper hareketini başarıyla gerçekleştirecektir. Bunun için uydurma haber yazmaya gerek yoktur.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Maçın ardından Internacional’ın predatör tadındaki defansif ortasaha oyuncusu Tinga Borussia Dortmund’nun, sünger saçlı stoperi Bol</span><span style="">í</span><span lang="TR">var ise Monaco’nun yolunu tuttu. Brezilya’nın en iyi sol beklerinden Jorge Wagner’in Betis’e, tavuk sesli forvetleriden (bu açıdan Galinho, yani horozcuk lakaplı Zico’nun takipçisidir) Rafael S</span><span style="">ób</span><span lang="TR">is’inse AC Milan’a gideceği söylentileri mevcut. Hal böyleyken Internacional’ın epey kan kaybettiği söylenebilir. Gidenlerin yerini doldurup yeni başarılara imza atacaklarını, hatta sene sonunda Japonya’daki Dünya Kulüpler Kupasında Barcelona’ya direnebileceklerini umalım.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Bu arada Beşiktaş da Ricardinho ile anlaşmış. Beşiktaş’ın resmi sitesinde adamcağızı öyle bir şişirmişler ki bir an Robinho’yu filan aldılar sandım. Ayrıca kanat oyuncusu olmayan bir oyuncunun kulübün resmi sitesinde, “sol kanat oyuncusu” diye anılması epey komik olmuş. Birileri birilerine yanlış bilgiler vermiş olsa gerek. Sahibine bağışlasınlar, ne diyeyim...</span></p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1155545023999791802006-08-14T05:42:00.000-03:002006-08-14T16:14:43.253-03:00Acıların Takımı Corinthians<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br049-acilarintakimicorinthians.0.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br049-acilarintakimicorinthians.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">Bilirsiniz, Türkiye’de, “N’olacak bu Fener’in hali?” diye bir laf vardır. Diğer rakiplerinden (Galatasaray ve Beşiktaş) daha az sorunlu veya daha güçsüz olmasa, her takımda görülebilecek yönetici tuhaflıkları, başarısız transferler, kötü oynanan maçlar benzeri zorluklara göğüs gerse de Fenerbahçe bu “Acıların Takımı” etiketinden bir türlü kurtulamamıştır. İşte bu açıdan Fenerbahçe’nin Brezilya’daki denginin Corinthians olduğu söylenebilir. Takımın bu şekilde ünlenmesinin sebeplerinin başında en beklenmedik anlarda en beklenmedik başarısızlarla imza atması gelir. Tıpkı <a href="http://futebras.blogspot.com/2006/01/bozdun-ortam-edlson-abi.html">geçen yıl Campeonato Brasileiro’yu nahoş kokular eşliğinde şampiyon kapamasına rağmen</a> bu yıl 16 maçın ardından 20 takımlı turnuvanın 20. sırasında (4 galibiyet, 1 beraberlik, 11 mağlubiyet) bulunması gibi...<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Corinthians, Brezilya’nın tahminen ikinci (birincisi Flamengo), São Paulo’nun ise birinci büyük taraftar kitlesine sahiptir. Taraftarları kendi kendilerine genelde, tıpkı dünyanın diğer ucundaki ruh kardeşlerinin kendilerini cumhuriyet ilan etmeleri gibi, Nação Corinthiana (Corinthians Ulusu) şeklinde seslenirler. Taraftar gruplarının en güçlüsü Gaviões Da Fiel’dir. Gaviões’in takım üzerindeki etkisi öyle büyüktür ki teknik direktörlerin, futbolcuların taraftar desteğini arkalarına almak için Gaviões yöneticileriyle toplantılar yapmaları olağan bir durumdur. Corinthians da son birkaç haftadır durumu böyle kurtarmaya çalışıyordu. Geçtiğimiz hafta Atlético-PR karşısında alınan 2-1’lik galibiyet taraftarlara az da olsa umut vermiş, maçtan önceyse Gaviões üyeleri ellerinde kulüp yöneticilerinin isimlerinin yazılı olduğu tabut şeklinde pankartlarla yürüyüş yapmışlardı. Corinthians cumartesi Pacaembu’da oynanan Figueirense maçını 3-1 kaybedince işler iyice çığrından çıktı ve teknik direktör Geninho istifasını verdi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Timão cephesinin dertleri futbolla da bitmiyor. 2004 sonunda Corinthians kulübü, Boris Berezovski ve Roman Abramovich ile derin bağlantıları olduğu söylenen İranlı işadamı Kia Joorabchian’ın gizemli şirketi MSI ile ortaklık anlaşması yapmıştı. Kia müthiş paralar akıtarak kulübe Carlos Tevez, Javier Mascherano, Marcelo Mattos, Sebá, Carlos Alberto, Roger, Gustavo Nery gibi isimleri transfer etmiş, Nilmar’ı kiralamıştı. Neticede Corinthians 2005’i olaylı bir biçimde şampiyon kapattı. 2006 sezonuna Rafael Moura, Ricardinho, Johnny Herrera gibi oyuncuları transfer ederek başlasa da bir türlü dikiş tutturamadı ve futbol başarısızlıkları yönetim kavgalarıyla süslenmeye başladı. Kulüp başkanı Alberto Dualib ile Kia’nın birbirlerini terslemeleri, yanlış anlaşmalar, karışıklıklar olağan hale gelir oldu. Örneğin takımın ligin dibine vurduğu şu günlerde Kia efendinin nerelerde olduğunu kimseler bilmiyor. Avrupa’da olduğu, oyuncu aradığı gibi söylentiler mevcut. Kia ise basınla iletişime geçtiği anlarda her şeyin düzeleceğini, düzelmezse de aldığı oyuncuları yanında götürerek Corinthians’ı bırakacağını söylüyor. Ayrıca oyuncuların huzursuzlukları birbiri ardına basına yansıyor; kimi sahaya çıkmak istemiyor, kimi antrenmanda kendisine sert girişenle kavga ediyor, kimi gol attıktan sonra kendi taraftarlarına sus işareti yapıyor, kiminin aklı kapağı başka takımlara atmakta... Yani durum pek iç açıcı değil.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Kapağı başka takımlara atmak dedim de aklıma geldi. Corinthians’tan ayrılmak isteyenlerin başında Gustavo Nery ve Ricardinho geliyor. Gustavo Nery birkaç gün önce Beşiktaş ile anlaştığını, kulüpler anlaştığı takdirde Türkiye’ye transfer olabileceğini belirtmişti. Beşiktaş’ın resmi sitesindeyse görüşülen ismin Ricardinho olduğu söyleniyor.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Ricardinho Brezilya’da olaylı isimlerden biri. Temiz yüzlü, efendi görünüşlü bir abi olsa da başarılarından çok yarattığı hayalkırıklıkları ve karıştığı tatsız olaylarla hatırlanan bir isim. Brezilya’da Paraná, Santos, Corinthians ve São Paulo’nun formalarını giymiş olan Ricardinho yalnızca Corinthians’taki ilk döneminde (’98-2002) başarılı oyunlar çıkarmış, biraz da Santos macerasının başlarında parlamıştı. 2001’de Corinthians’tayken futbolcuların arasında konuşulanları teknik direktör Parreira’ya aktardığı dedikodularının ardından adı ispiyoncuya çıkmış ve takımın bayrak isimlerinden Marcelinho Carioca ile ciddi anlaşmazlıklar yaşamıştı. Ateş pahasına geldiği São Paulo’da çılgın bir ücret almasına rağmen düzgün oyunlar çıkarmamış, sürekli sakatlıklar geçirmiş, ayrılırken de sözleşmesine karşı gelerek başka bir Brezilya takımına (Santos) gittiği için Tricolor ile mahkemelik olmuştu. 2005’te Santos’tayken Luxemburgo’nun Real Madrid’e gitmesiyle takımdan ayrılmak istediğini söylemiş, üstüne bir de takım arkadaşlarıyla arası açılmış, ardından da Corinthians’a transfer olmuştu. Arada iki de yurtdışı macerası var; Paraná’da parlayınca 21 yaşında transfer olduğu Bordeaux’da tutunamamış, Tricolor’dan sonra gittiği Middlesbrough’da ise birkaç ay kalmış ve İngiltere’de maçlara çıkmayı bırak, yedek kulübesinde bile doğru düzgün oturmadan Santos’a transfer olmuştu. Ricardinho önceki maçlardaki kötü formu dolayısıyla Corinthians’ın bu haftaki maçında oynamasa da takıma geri dönen Marcelinho Carioca ile hafif ölçekli ağız dalaşlarına girmekle meşgul.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Tabii bu kadar tersliğin yanında iyi yönleri de yok değil. Parreira ile dostluğu sayesinde 2006 Dünya Kupası kadrosuna alınan Ricardinho hatırladığım kadarıyla üç maçta son dakikalarda oyuna girmiş, Zé Roberto’nun Gana’ya attığı golün de pasını vermişti. Sahada ofansif ortasaha pozisyonunu tercih eden Ricardinho, oyun kuruculuk, serbest vuruşlar ve ara paslarda da fena değildir.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Ufak bir not: Geçtiğimiz Şubat ayında Brezilya’nın en düzgün futbol dergilerinden Placar’ın 100 futbolcu arasında yaptığı (isimleri gizli) “en nefret edilen futbolcu” anketinde Ricardinho’nun açık ara farkla birinci seçildiğini biliyor muydunuz? 17 oyla birinciliği kapan Ricardinho’yu ikinci sırada 7 oyla Romário, üçüncü sıradaysa 3 oyla Edmundo izliyor.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Peki Ricardinho’nun ergenlik çağındayken, şu anda Fenerbahçe’de oynayan Alex ile aynı salon futbolu takımında oynadığını biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Peki Ricardinho’nun kramponlarının dillerinde iki oğlunun isimlerinin yazılı olduğunu biliyor muydunuz? Artık bunu da biliyorsunuz.</span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR"><o:p></o:p></span> </p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1155322157360605482006-08-11T15:45:00.000-03:002006-08-17T16:12:53.530-03:00Finalin Başlangıcı<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br048-finalinbaslangici.0.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br048-finalinbaslangici.0.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">(foto: Rubens Chiri)<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Libertadores finalinin ilk ayağı çarşamba gecesi Morumbi’de oynandı. 70,000 küsur taraftarın önünde galibiyet arayan S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo, zor bir maçın sonucunda Internacional’e 2-1 yenilerek işi ikinci maça bıraktı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo ve Internacional, gerek kadro kalitesi gerekse yönetim anlayışı açısından Brezilya’nın en düzgün ekipleri arasındalar. Dolayısıyla Libertadores finalinin bu iki takım arasında oynanacak olması kimseyi şaşırtmamıştı. Oldukça dengeli –bir o kadar da sert- geçen maçın sonucunda Inter, Rafael S</span><span style="">ób</span><span lang="TR">is’in attığı iki golle sahadan galip ayrıldı. Finalin ikinci maçı 16 Ağustos’ta, yani gelecek çarşamba Porto Alegre’deki Beira-Rio stadyumunda oynanacak. Turnuvanın kuralı gereği finalde deplasman golü kuralı uygulanmıyor, yani evde atılan golle dışarıda atılan golün değeri aynı. Dolayısıyla S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo ikinci maçta 90 dakikayı tek gol farkıyla kapatırsa uzatmalar oynanacak ve durum değişmezse penaltı atışlarına gidilecek. S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo makinesinin en önemli çarklarından Josué ve Internacional’ın defansif ortasaha oyuncusu Fabinho maçta kırmızı kart gördükleri için ikinci maçta forma giyemeyecekler.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Bu arada S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo defansının şerifi Lugano’nun Fenerbahçe’ye transferiyle ilgili oldukça kesin açıklamalar yapılıyor. Oyuncunun kendisiyse bu konuda Libertadores’in sonuna kadar konuşmayacağını belirtmiş durumda. Bu konuda ben de iki çift laf edeyim bari; Diego Lugano Moreno, Uruguay'dan S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’ya üç yıl önce, 22 yaşındayken transfer olmuş bir stoper. Geldiğinde hiç tanınmıyor olmasına rağmen S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’da kendini oldukça geliştirdi ve şu anda S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’nun en önemli defans oyuncularından biri, hatta en önemlisi. Rogério Ceni ile takımın bayrak isimlerinden olduğu rahatlıkla söylenebilir. Mücadeleci ve hırslı oyun anlayışının yanında saha içinde takım arkadaşlarıyla sürekli iletişim, rakiplerleyse sürekli söz dalaşı halinde bulunuyor. Tekmeye kafa sokmak tabir edilen cengaverliği ve laf yapan ağzı, her pozisyonda hakemlerle konuşması bana hep Galatasaray’ın efsane kaptanı Bülent Korkmaz’ı hatırlatıyor. Bence çok sağlam bir defans oyuncusu ve Avrupa’nın büyük takımlarında rahatlıkla ilk on birde oynayabilecek kapasitede. Zaten geçen yıl S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo Libertadores’i ve Dünya Kulüpler Kupasını kazandıktan sonra Barcelona, Liverpool, Atlético Madrid gibi takımlar Lugano’yu almaya çalışmışlardı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Geçen günkü Dinamo Kiev-Fenerbahçe maçının 3-1 bitmesinin ardından Fenerbahçe Şampiyonlar Ligini epey zora soktuğu için Lugano’nun Fenerbahçe’ye gitmesi bence kariyeri açısında çok acı olur (tıpkı Türkiye liginde tıkanıp kalan Alex gibi). Tabii imzaladığı anlaşmada –atıyorum- Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligine katılması gibi bir şart varsa iş zor. Yine de Fenerbahçe’nin parası bol, hiç belli olmaz.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Bu arada sanırım önceden yazmayı unutmuştum, Copa Do Brasil finalinde Flamengo, Vasco Da Gama’yı 2-0 ve 1-0’lık sonuçlarla geçerek kupayı kaldıran takım oldu. Ben de Haziran sonunda belirlenen sonucu 1.5 ay sonra bildirerek salyangoz süratiyle balık hafızasının kaynaştırdım, kavuşturdum, şahane oldum.<o:p></o:p></span> </p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1154729509983486912006-08-04T19:10:00.000-03:002006-08-04T19:32:53.850-03:00Kıtanın Efendileri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br047-kitaninefendileri.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br047-kitaninefendileri.jpg" alt="" border="0" /></a><span style="" lang="EN-US">S</span><span style="">ão Paulo ve Internacional</span><span lang="TR"> geçtiğimiz çarşamba ve perşembe geceleri Libertadores finaline vizelerini aldılar. Tricolor deplasmanda 1-0 yendiği Chivas Guadalajara’yı Morumbi’deki rövanşta 70,000’e yakın seyirci önünde 3-0 ezerken Internacional da Paraguay’da 0-0 biten ilk karşılaşmanın rövanşında Libertad’ı 2-0 mağlup etti.<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="EN-US">S</span><span style="">ão Paulo maçında Rogério Ceni henüz durum 0-0 iken Meksikalıların </span><span lang="TR">kazandığı penaltıya geçit vermeyerek takımı ateşledi, sonrasında da </span><span style="">Ricardo Oliveira iki golün pasını verip (birini Leandro ötekiniyse Mineiro attı) üçüncü golü yazdı ve Tricolor’a geldiğinden beri (ki Libertadores final maçlarının ardından gitme ihtimali büyük) </span><span lang="TR">en iyi maçını çıkardı</span><span style="">. Tricolor özellikle ilk yarı çok baskılı oynadı, ikinci yarıdaysa biraz yattı, hatta son on dakikanın neredeyse tamamı, taraftarlara, “Olé! Olé!” çektirerek geçti. Böylece <a href="http://futebras.blogspot.com/2006/01/so-paulonun-ssls.html">2005’in Libertadores şampiyonu São Paulo</a></span><span lang="TR"> 2006 finaline de adını yazdırmış oldu.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Dün gece Beira-Rio’da 50,000 taraftar önünde oynanan maçta Internacional, ruhsuz ekip Libertad’ı Alex ve Fernand</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o’nun golleriyle 2-0 yendi. İki gol de pek havalı, pek uzaktandı. Sahanın en iyileriyse Colorado’nun en tehlikeli ataklarını başlatan Alex ile forvette sürekli yer değiştirerek rakip defansı allak bullak eden <a href="http://futebras.blogspot.com/2006/02/gneyin-yeni-yldz-sbis.html"> Rafael </a></span><span style=""><a href="http://futebras.blogspot.com/2006/02/gneyin-yeni-yldz-sbis.html">Só</a></span><span lang="TR"><a href="http://futebras.blogspot.com/2006/02/gneyin-yeni-yldz-sbis.html">bis</a> idi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Böylece 2006 Libertadores şampiyonunun Brezilya’dan çıkacağı garantilenmiş oldu. Hatırlarsak 2005’te de turnuvanın finali S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo ile Atlético Paranaense arasında oynanmış ve müthiş bir ikinci maç sonunda kupayı kaldıran isim Tricolor olmuştu. Haliyle S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo’nun hedefi, tecrübesi ve hırsı büyük. Internacional ise daha önce hiç kazanmadığı, ’80’de finalde Uruguay ekibi Nacional’e kaybettiği kupaya ulaşmak için çok çalıştı. Finalin ilk ayağı 9 Ağustos’ta </span><span style="" lang="EN-US">S</span><span style="">ão Paulo</span><span lang="TR">’da, ikinci ayağıysa 16 Ağustos’ta Porto Alegre’de oynanacak.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Bakalım yıl sonunda Japonya’daki Kıtalararası Kupada geçen yılın Şampiyonlar Ligi şampiyonu Barcelona’nın karşısına hangi Brezilya ekibi çıkacak; ’92, ’93 ve 2005’te sırasıyla Barcelona, AC Milan ve Liverpool’u yenerek Tricampe</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Mundial (yani Üç Kez Dünya Şampiyonu, bir kez daha kazanırsa Tetracampe</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Mundial olacak) sıfatını hak eden Tricolor mu yoksa güneyin kırmızılısı Internacional mı?<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Eh, böyle şen finale renk vermeyeyim de n’eyleyeyim... Bastır S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo, bastır S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo, oluver Tetracampe</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Mundial!<o:p></o:p></span></p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1153370001477410512006-07-20T01:31:00.000-03:002006-07-23T17:01:30.020-03:00Sağlam Dönüş<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br046-saglamdonus.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br046-saglamdonus.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">(foto: Rubens Cardia/Folha Imagem)<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Dünya Kupasının penaltı vuruşları sonucunda İtalya’nın kucağında kalmasıyla Brezilya ulusal ligine verilen ara sona erdi ve futbol maratonu yeniden ateşlendi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Dünya Kupası öncesinde Brasileir</span><span style="">ã</span><span lang="TR">o’nun diplerinde yüzen Palmeiras ile Corinthians’ın ikinci perdede neler yapacağı merak konusuydu. Ben de meraklara daha fazla konu olmasın diye hemen anlatmaya başlayayım: Palmeiras oynadığı iki maçı da kazandı. Bu maçlardan ikincisi Corinthians karşısındaydı. Corinthians ise oynadığı iki maçta da sahadan mağlup ayrıldı. <a href="http://futebras.blogspot.com/2006/01/irkin-rdek-carlitos_07.html">Tevez</a>’in Arjantin’den bir türlü dönmeyişi (dün döndü, “Çok yorgunum, ne zaman oynarım belli değil,” diye geveledi), <a href="futebras.blogspot.com/2006/02/az-paulisto-ok-nilmar.html">Nilmar</a>’ın Palmeiras karşısında fena halde sakatlanması ve sahalardan altı ay uzak kalacak olması Tim</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> taraftarlarının uykularını kaçırıyor. Palmeiras ise <a href="http://futebras.blogspot.com/2006/01/hayvan-adam-edmundo.html">Edmundo</a>, Juninho Paulista gibi gazilerin B takımından yükselen gençlerle uyumu sayesinde düşme hattından çıkma hevesinde. Bu arada bu yıl sakatlıklar dolayısıyla bir türlü forma şansı bulamayan Verd</span><span lang="TR">ão kalecisi, Japonya kahramanı Aziz Marcos son maçta yeniden sakatlandı. Yedeklerin birincisi gazi Sergio da ameliyat sonrası bir dinlenme dönemi geçirdiği için önümüzdeki haftalarda Verdão kalesi 23’lük Diego Cavalieri’ye emanet. Bakalım neler olacak.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Peki </span><span style="">São</span><span lang="TR"> Paulo’nun üç büyüklerinin ikisi bu haldeyken </span><span style="">São</span><span lang="TR"> Paulo ne yaptı? Ortamları dağıttı, ortamları! Ricardo Oliveira takır takır goller attı, Mineiro sahada yüz tur atıp aynı anda yirmi adamı marke etmeye devam etti, Rogério Ceni takımı ateşledi vs. Neyse. Tricolor, ligin yeniden başlamasının ardından Gr</span><span style="">ê</span><span lang="TR">mio ve Figuirense’yi devirmekle kalmadı, biraz önce de Morumbi</span><span lang="TR">’</span><span lang="TR">de, yaklaşık 70.000 taraftarın önünde gıcık Arjantinin gıcık takımlarından (ki teknik direktörü de gıcık Diego Simeone, ne tesadüf) Estudiantes’i penaltılar sonucunda eleyerek Libertadores’te yarı finale yükseldi. Tricolor, ulusal ligin de birinci sırasında, Internacional ve Cruzeiro’nun hemen üstünde bulunuyor.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Günün diğer bir maçında Porto Alegre ekibi Internacional, Dünya Kupasının sürpriz takımlarından Ekvador menşeli LDU’yu (ki milli takımdaki Delgado ve önümüzdeki haftalarda S</span><span style="">ão Paulo’ya transfer olacak </span><span lang="TR">Reasco gibi düzgün tipler de burada oynamaktadır) Renter</span><span style="">ía</span><span lang="TR"> ve sahanın en iyi oyuncusu olan <a href="http://futebras.blogspot.com/2006/02/gneyin-yeni-yldz-sbis.html">Rafael Sóbis</a>’in golleriyle devirerek kupanın diğer ucundan yarı finale yükseldi. Böylece S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo finale giden yolda Chivas Guadalajara veya Vélez Sársfield ile karşılaşırken (yarın belli olacak) Internacional’in rakibi, çeyrek finalde River Plate’i elemiş olan Paraguay ekibi Libertad olacak. Hatırlarsak <a href="futebras.blogspot.com/2006/05/utan-gecesi.html"> River Plate de Mayıs başında Corinthians’ı elemişti</a>. Uzun lafın kısası, geçen yıl Libertadores kupasını bir Brezilya takımını (Atlético Paranaense) eleyerek kazanmış olan S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo finalde yine bir Brezilya takımıyla, yani Internacional ile karşılaşırsa havalı olur, üç çakar, beş atar.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Bu arada Avrupa kulüplerinin de transfer vakitleri geldi çattı. İtalya’da Juventus, Fiorentina, Lazio’nun küme düşürülmesi, Milan’ın Avrupa kupalarından men edilmesi gibi gelişmeler futbolcu pazarını hareketlendirdi. </span><span style="">É</span><span lang="TR">merson şimdiden Real Madrid’e geçti. Kak</span><span style="">á</span><span lang="TR">’nın Milan’dan ayrılacağı söylentileri mevcut. Brezilya’daysa São Paulo defansının şerifi Lugano’nun Atlético Madrid’e, profesyonellik yoksunu sorunlu yetenek Tevez’in Chelsea’ye, Javier Mascherano’nun İspanyol futboluna, Cruzeiro’nun bu seneki en parlak isimlerinden W</span><span style="">á</span><span lang="TR">gner’in ise Fransa’nın tuzsuz takımlarından Le Mans’a gideceği söyleniyor. İç transferdeyse S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Paulo, Palmeiras’ın süper yeteneklerinden genç sağ bek Ilsinho’yu takıma katmayı başardı. Gelecek yıllarda adını sıklıkla duyacağımızı tahmin ettiğim Ilsinho, dedesi Portekiz asıllı olduğu için Avrupa pasaportu almayı ve Villareal’e transfer olmayı bekliyordu, ancak pasaport konusu çözülmek bilmeyince Tricolor’un yolunu tuttu (ve elbette hoş geldi). Sıradaki ismin, kulübü Atlético-PR ile sürekli sorun halinde olan genç forvet Dagoberto olduğu söyleniyor. <a href="http://futebras.blogspot.com/2006/01/emerson-leo-bys.html">Emerson Leão</a> S</span><span style="">ão Paulo’nun</span><span lang="TR"> eli yüzü düzgün, fakat taraftar kitlesi küçük ekiplerinden S</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> Caetano’nun başına geçti ve Tricolor ile yaşadığı sorunlar yüzünden Betis’e kiralık verilmiş olan uçarı forvet Diego Tardelli’yi birkaç aylığına kiraladı. Bu arada Avrupa’da birçok ekibin ilgiyle izlediği Rafael S</span><span style="">ób</span><span lang="TR">is’in tapusu (haha) Alman bir grup işadamı tarafından alınmış (babaların rahatlığa bak, ortaklaşa yazlık alıyorlar sanki). İlginç başka bir gelişmeyse Japonya teknik direktörlüğünden ayrılan Zico’nun Fenerbahçe’nin başına geçmiş olması. Artık Zico’dan da bir sonraki yazımda bahsedeceğim.<o:p></o:p></span> </p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1152385093315733362006-07-08T15:55:00.000-03:002006-07-08T15:58:13.343-03:00Kayıp Takım<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br045-kayiptakim.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br045-kayiptakim.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">Geçtiğimiz hafta Fransa ile Brezilya arasında oynanan 2006 Dünya Kupası çeyrek final maçını Fransa 1-0 kazanmış ve Brezilya halkını öfkeyle üzüntü arası karmaşık hislere boğmuştu.<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">’98 finalinde Fransa karşısında alınan 3-0’lık yenilgi sonrasında herkesin kafası karışıktı. Maçtan önce Ronaldo’nun gizemli sağlık sorunları ortaya çıkmış, fakat buna rağmen genç forvet maça ilk on birde başlamış, sonuçta da takım üstüne ölü toprağı atılmış bir havada oynanan maçı farklı bir biçimde kaybetmişti. Tam da bu yüzden, turnuva boyunca forvetsiz oynayan Fransa’nın ilk kupasını kaldırması o günden beri burada, “Fransa kazanmadı, Brezilya kaybetti,” şeklinde anılır.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">1 Temmuz cumartesi olanlarsa ’98 finalinin çirkin bir tekrarı gibiydi. Bu defa Ronaldo takımda önceki kadar önemli bir yere sahip değildi; tamam, takımın en büyük gol silahıydı, ama arkasında koskoca Ronaldinho </span><span style="">Gaú</span><span style="" lang="EN-US">cho</span><span lang="TR">, Kak</span><span style="">á</span><span lang="TR">, Juninho Pernambucano vardı. Biri oynamasa, diğeri oyunu çözebilecek yetenekte oyunculardı. Zaten oynadıkları ülkelerin ve kulüplerinin en iyi oyuncuları olmalarının sebebi de buydu.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Ama o uğursuz cumartesi günü Brezilya milli takımındaki kimsenin canı top oynamak istemedi. </span><span style="">Lú</span><span lang="TR">cio, Juan ve zavallı Dida dışında herkes sıkıcı bir dostluk maçı havasında oynadı. Thierry Henry’nin attığı gol sırasında Roberto Carlos’un ne yaptığını biliyor muydunuz? Eğilmiş çorabını düzeltiyordu.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">’50’deki kupayı Uruguay karşısında kaybettikten sonra kaleci Barbosa yenilgiden sorumlu tutulmuş ve öldüğü güne dek adeta cüzzamlı muamelesi görmüştü. Roberto Carlos veya 1 Temmuz 2006 günü sahada bulunup da topun peşinden koşmaya yeltenmeyen oyunculardan herhangi biri Barbosa’nın yaşadıklarının binde birini yaşayacak mıdır acaba? Ronaldinho Ga</span><span style="">úcho</span><span lang="TR">’nun birkaç gün önce Barcelona’daki evinde verdiği yanardöner mangal partisine bakılırsa pek yoktur.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Almanya’da düzenlenen 2006 Dünya Kupasında karşılaştığı ilk iddialı rakibe boyun eğen Brezilya milli takımı, kendisini destekleyen herkesi hayalkırıklığına uğratmış, sahadan başı dik ayrılmayı bile beceremeyecek kadar ruhsuz bir oyun çıkarmıştır, daima utançla hatırlanacaktır ve tüm bu olanların hiçbir açıklaması yoktur.<o:p></o:p></span> </p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1151529702771877442006-06-28T18:19:00.000-03:002006-06-28T18:36:36.930-03:00Afrika Aktarması<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br044-afrikaaktarmasi.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br044-afrikaaktarmasi.jpg" alt="" border="0" /></a> <p class="MsoNormal"> </p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="EN-US">(foto: Mark J. Terrill/AP)<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="EN-US">Brez</span><span lang="TR">ilya dün oynanan maçta kupada kalan son Afrika ekibi Gana’yı 3-0 yenerek çeyrek final vizesini aldı. Finale kaldı üç...<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Maçın en ilginç taraflarından biri Gana’nın Brezilya’nın üstüne adeta körlemesine gelmesi, bunun sonucunda da Parreira’nın Brezilya’ya basit bir kontratak futbolu oynatmayı tercih etmesiydi. Robinho’nun sakatlığı dolayısıyla otelden izlediği maçta Parreira sahaya kupanın ilk maçındaki (1-11 numara arası) kadroyu sürmüştü.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Fenomen oğlan Ronaldo maçın hemen başlarında Kak</span><span style="">á</span><span lang="TR">’nın Gana defans hattının çizgi halinde ileri çıkışından yararlanarak yolladığı topla buluştu ve Kings(t)on’un belini kırıp hem kupadaki 3. golünü attı, hem de Dünya Kupalarında 15. golüne ulaşarak (18 maçta) Gerd Müller’e ait 14 gollük rekoru kırdı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Gana’nın en büyük hatası, körlemesine hücum futboluna ek olarak Brezilya ataklarını ofsayt kapanıyla durdurmaya çalışmasıydı. Ofsayt kapanı Avrupa futbolunda çok sık uygulanan, bana göreyse takımın kaderini büyük ölçüde yan hakemin ellerine bırakan, epey riski bir taktik. Düzgünce uygulansa bile yan hakem pozisyon sırasında doğru yerde bulunmazsa rakibe bir gol (veya en azından bir gol pozisyonu) hediye edilmiş oluyor. Brezilya kulüplerindeyse forvetlerin bireysel yetenekleri ve süratleri, savunma anlayışının Avrupa futbolundaki kadar katı olmaması, hakemlere duyulan güvensizlik gibi nedenlerle ofsayt kapanı Avrupa’daki kadar sık uygulanmıyor. Afrika futbolunun Brezilya futboluna nispeten yakınlığından dolayı bundan bahsediyorum, çünkü ikisi de tarihte birçok efsane hücum oyuncusu çıkarmış olsalar da savunma konusunda pek ses getirmemiş ekoller. Neticede Gana kontrataktan yediği birinci gole (hatta bu golün bir dakika öncesinde Ronaldo ofsaytta olmamasına rağmen yan hakem tarafından kesilen bir pozisyona) rağmen ofsayt taktiğinde ısrarcı davrandı ve ilk yarının sonlarında L</span><span style="">ú</span><span lang="TR">cio topu rakipten sökerek ileri çıktı, Caf</span><span style="">ú</span><span lang="TR">’ya yolladı ve kaptanın ortasında top ofsayttaki Adriano’nun dizine çarparak kaleye girdi.</span></p><p class="MsoNormal"> </p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Gana hakkında ilgimi çeken başka bir noktaysa (maçı tekrar izlediğimde fark ettim) oyuncuların maç boyunca rakip oyunculardan ziyade topa bakıyor olmalarıydı. Örneğin top Kak</span><span style="">á</span><span lang="TR">’nın ayağındayken hiçbir Ganalı futbolcu topun nereye gidebileceğine bakmıyor, hepsi gözlerini topa kilitliyorlardı. Bu durum çok kez tekrarlandığı için aktarma gereği duydum.</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR"></span><span lang="TR">Seleç</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’nun üçüncü golüyse Arjantin’in Sırbistan’a attığı ikinci gole adeta bir cevap niteliğindeydi. Arjantinli komşular topu 25 pastan sonra rakip ağlara yollarken Brezilyalılar 24 pasın ardından Zé Roberto’yu orta sahanın biraz ilerisinde topla buluşturdular, emekliliğinde evanjelik papaz olmayı planlayan Zé efendiyse topu kalesini terk eden Kingston’un yanından aşırıp elini kolunu sallayarak golünü attı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Neticede Brezilya beklendiği kadar net ve beklenmediği kadar rahat bir galibiyet aldı. Gana ise çok koşmasına, top çalmasına ve paslaşmasına rağmen eline geçen hiçbir fırsatı değerlendiremedi (20 küsur şutlarından sadece 7 tanesi kaleyi buldu, onlar da Dida’ya takıldı) ve kupaya veda etti.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">İlginç olansa halen Brezilya’nın düzgün bir futbol oynamadığını iddia eden insanların bulunması. Brezilyalı oyuncuları sahadan çok reklam filmlerinden görmeye alışık bir kitle Brezilya’nın her maçta rakibi sahadan silmesini bekliyor, futbolun iki takımın karşı karşıya gelmesiyle oynandığını göz ardı ediyor ve rakipleri yok sayıyorlar. Brezilya çeyrek finale farklı bir galibiyete çıkan tek ekiptir. Diğer takımların hangisi rakibini parçalamıştır? Kalas İsveç’i 2-0 yenen ev sahibi Almanya mı? Dünyanın en yeteneksiz takımlarından İsviçre’yi penaltılarla geçen Ukrayna mı? Futbol maçından çok buz hokeyini andıran bir maçta Hollanda’yı 1-0 ile geçen Portekiz mi? Avustralya’yı son dakika penaltısıyla geçen İtalya mı? Yoksa futboluna yüz yıldan fazla bir süredir hiçbir şey katamamış olan ve Ekvador’u ıkına ıkına, süre doldurarak geçen İngiltere mi?<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Futbol maçlarıyla reklam skeçlerini ayırt etmek; Ronaldo’nun kaleciyi çalımlayarak attığı gollerden; Ronaldinho Ga</span><span style="">ú</span><span lang="TR">cho’nun golle sonuçlanmasa da gözlere ziyafet çektiren topuk paslarından; Zé Roberto’nun elinde ucuz bir şov fırsatı olmasına rağmen rakibine duyduğu saygıdan ötürü golünü basit bir plaseyle atmasından keyif almayı bilmek lazım.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Seleç</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> cumartesi oynanacak çeyrek final maçında Fransa ile karşı karşıya gelecek. ’98 finalinin ve ’86 çeyrek finalinin rövanşı olarak görülebilecek bu maçta dünyanın en iyi futbol takımının İsviçre ve Güney Kore’yi yenmekten aciz, karaktersiz Fransa’ya yirmi-otuz gol dizeceğini ümit ediyorum. Jean-Marie Le Pen’in 3-1 sonuçlanan Fransa – İspanya maçından önce, “Bizim teknik direktör işin bokunu çıkardı, milli takıma bu kadar da şopar çağırılmaz ki,” şeklindeki açıklamasının ardından köhne Fransız toplumunun zengin bir Avrupa kulübünden farksız milli takımıyla kupa galibiyetlerini değil, yanan arabaları hak ettiğine yürekten inanıyorum.</span></p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1151287794952633802006-06-25T23:07:00.000-03:002006-06-25T23:12:27.500-03:00Brezilya’nın Dördüncü Vitesi<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br043-dorduncuvites.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br043-dorduncuvites.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">(foto: Toshifumi Kitamura/AFP)</span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR"><o:p> </o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Seleç</span><span style="">ão</span><span lang="TR"> geçtiğimiz perşembe F Grubundaki son maçında Zico’nun Japonya’sına 4 atarak ikinci tura havalı bir biçimde yükseldi. Ah ne güzel yükseldi!</span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR"><o:p></o:p>Parreira hem ikinci turu önceki maçta garantilemiş olmanın rahatlığı hem de elindeki müthiş kadronun verdiği güvenle sahaya esas on birinden tam beşini keserek çıktı. Roberto Carlos, </span><span style="">É</span><span lang="TR">merson, Cafú, Zé Roberto ve Adriano yerlerini sırasıyla Gilberto, Gilberto Silva, Cicinho, Juninho Pernambucano ve Robinho’ya bıraktılar. Ve Brezilya güzel futbolunu nihayet hakkıyla sergileyebildi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Japonya’nın gruptan çıkmak için Brezilya’yı yenmesi gerekiyordu, dolayısıyla nippon kardeşler maça Brezilya’nın önceki rakipleri gibi kabız ve kapalı bir biçimde değil, gayet istekli başladılar. Bunun sonucunda da ilk yarının ortalarında Cicinho’nun yanından gelişen bir atakta golü buldular.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span lang="TR"><o:p></o:p>Hani futbolda geçmişe dayalı, gereksiz istatistikler vardır; “falanca takım 349 dakikadır gol yemedi” gibi; bense böyle istatistiklere pek anlam veremem, hatta oyuncuların üzerinde gereksiz bir baskı yarattığını düşünürüm. Takım 583 dakika gol yemediyse ne olmuş? Önemli olan gol yememek değil ki; beton dirsekli, odun ayaklı İtalyan mıyız biz? Futbol dediğin, yediğinden çok gol atarak maçı kazanmak! İşte Brezilya’nın uyanışı da Japonya’dan yediği bu golden sonra oldu (hem önceki haftalarda, “Futbolda oyunculara her şeyi öğretebilirsiniz, ama gol atmayı öğretemezsiniz; gol atma yeteneği doğuştan gelir,” şeklinde bir açıklama yaparak Japonya’da çalışmanın zorluğunu dile getiren Zico da bu golü hak ediyordu).<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Japonya’nın öne geçmesinin ardından gol atmayı çok iyi bilenlerin ülkesi Brezilya uzakdoğu kalesine sürekli hücum etti, ama kaleci Kawaguchi hiçbir topa geçit vermedi. Ta ki kaptan Caf</span><span style="">ú</span><span lang="TR">’nun yokluğunda sağ kanatta çok koşan, bence maçın adamı bile ilan edilebilecek Cicinho, Ronaldinho Ga</span><span style="">úcho</span><span lang="TR">’nun yumuşak ortasını kafasıyla Ronaldo’ya yükseltene dek... Ronaldo da nadir ötesi kafa gollerinden birini atarak Brezilya’yı soyunma odasına beraberlikle yolladı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Ronaldo haftalardır parmağını kımıldatsa eleştiriliyordu. İlk maçta hiçbir şey yapmamıştı; ikinci maçta bir asist yaptı; üçüncü maçtaysa iki gol attı! Adı boşuna Ronaldo Fen</span><span style="">ô</span><span lang="TR">meno (yani fenomen oğlan) değil ya!<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Brezilya’nın 1-0’dan 4-1’e çevirdiği maçın diğer golleriyse delişmen sol bek Gilberto ve serbest atışlar ve uzaktan şutlarda dünyanın bir numarası demeye hiç çekinmeyeceğim Juninho Pernambucano’dan geldi. Futbol ne güzel, gol ne güzel!<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Bu noktada Parreira’ya çok teşekkür etmek lazım. 180 milyonluk nüfusunun (artı Brezilya futboluna kafa yoran milyonlarca yabancının) kendini teknik direktör ilan ettiği bir coğrafyada milli takımı idare etmek zor iş. Elde 23 kişilik bomba gibi bir kadro; sahaya en fazla on bir kişi çıkabiliyor; herkes futbol oynamak, kupayı kazanabilecek kadroda forma giymek istiyor... Zor iş, zor. Neyse ki Parreira evrendeki en sakin insanlardan biri olduğundan tüm bunları olgunluk ve mantıklılıkla karşılıyor ve buna göre çözümler üretmesini biliyor.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Brezilya ikinci turda Gana ile karşı karşıya gelecek. 27 Haziran salı günü oynanacak maçta kupanın en temiz oynayan ekibi (3 maçta 30 faul), kupanın en saldırgan ekibiyle (3 maçta 76 faul) çarpışacak. Brezilya’nın kupaya devam eden tek Afrika ekibini geçeceğine şüphem yok. Sele</span><span style="">ção</span><span lang="TR">’nun nefis oynayacak olması ve Afrikalı kardeşlerin mücadeleci, hızlı futbolları sayesinde harika bir maç izleyeceğimizi öngörüyorum. Düşünsenize, Ronaldinho Ga</span><span style="">ú</span><span lang="TR">cho daha oynamaya başlamadı bile!<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Çeyrek finale uzanan yolun diğer mücadeleleriyse iki gündür devam etmekte. Almanya kalas İsveç’i 2-0 ile geçti. İngiltere yüz kızartıcı, kepaze futboluna hiç ara vermeden sevimsiz Pelé’nin favorisi Ekvador’u 1-0 yendi. Benim, “Brezilya ile final oynayacaklar!” diye tutturduğum Arjantin, Maxi Rodriguez’in uzatmaların ilk devresinde attığı nefesleri kesen golle (kupanın en güzel golü, sanırım) savaşçı Meksika’yı 2-1 yendi. Geçen kupanın kahramanlarından Felip</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’nun kanatları altındaki Portekiz ise kupanın en sert, yaratıcılıktan uzak ve çirkin futbollarından birini oynayan Hollanda’yı kanın gövdeyi götürdüğü bir maçın sonunda 1-0 ile geçmeyi başardı. Portekiz’in başarısında bir zamanların büyük golcüsü, şimdilerin gay parade kılıklısı Van Basten’in takımın tek düzgün golcüsü Van Nistelrooy’u inatla oyuna sokmamasının da büyük payı vardı (Huntelaar’ı kupaya götürmemiş olmasını saymıyorum bile). İleri uçta Kuyt ile kupa kazanabileceğine inanan bir teknik direktör çeyrek finale çıkmayı hak ediyor olabilir mi?</span></p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-20661570.post-1150773230221790072006-06-20T00:10:00.000-03:002006-06-20T00:38:24.190-03:00Kımıldanan Dev<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/1600/br042-kimildanandev.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="http://photos1.blogger.com/blogger/2201/2079/200/br042-kimildanandev.jpg" alt="" border="0" /></a><span lang="TR">(foto: Jochen Lübke/AFP)<o:p><br /></o:p></span> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">2006 Dünya Kupası grup maçları tamamlanmak üzere. Favorilerin birçoğu ikinci turu garantilerken Fransa, İtalya, Çek Cumhuriyeti, İsveç gibi takımlar kupaya henüz veda etmemiş olsalar da işlerini epey zora sokmuş durumdalar.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Brezilya pazar günü F Grubundaki ikinci maçını Guus Hiddink’in çalıştırdığı Avustralya karşısında oynadı. İlk maçta sergilenen tatsız futbolun ardından Seleç</span><span style="">ão</span><span lang="TR">’dan talepler ve beklentiler büyüktü.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Avustralya maça kaleciyle top arasına on oyuncu koyarak, kontratak arayışlarıyla başladı ve futbolun içine edeceğinin göstergelerini başlangıç düdüğünden birkaç dakika sonra Grella’nın Ronaldo’nun kaval kemiğini kırma girişimiyle göstermiş oldu. Avustralya oyuncularının futbolcudan çok ragbi oyuncularını andıran fizikleri ve oyun anlayışları yüzünden maçın böyle sert geçeceği bekleniyordu, ama yine de Grella’nın bu hayvan hamlesinden sonra Brezilyalı oyuncular ayaklarında top tutmaya çekinir oldular. Ronaldo ilk maça göre çok daha fazla hareket etti ve şut çekmeye çalıştı, hatta tıpkı Bebeto’nun ’94’te yaptığı gibi bebeğinin doğumunu kutlayan Adriano’nun golünün pasını verdi, ama halen eski formundan çok uzak. Ronaldo beklendiği üzere yerini ikinci yarının ortalarında Robinho’ya bıraktı. Robinho sayesinde ivme kazanan Brezilya hücumları Fred’in de Adriano’nun yerine oyuna girmesiyle iyice süratlendi. Nitekim Brezilya’nın ikinci golü de Robinho’nun direğe isabetlediği bir şutu Fred’in tamamlamasıyla kazanıldı. Böylece Fred yanılmıyorsam oynadığı 4. milli maçta 3. kez ağları havalandırmış oldu.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Brezilya karşılaşmayı 2-0 kazansa ve kupadaki ilk maçına nazaran çok daha hareketli bir oyun çıkarmış olsa da halen istenen kıvama gelmiş değil. Hücum hattının, özellikle de Ronaldinho’nun halen beklenen müthiş oyunları çıkarmamış olmasını şahsen grup maçlarına bağlıyorum. Brezilya’nın adam gibi oynaması için biraz daha ciddiye alacağı rakiplere ihtiyacı var ve Hırvatistan, Avustralya gibi ekiplerin bu ciddiyeti sağlayamadıkları açık. İkinci turda şöyle sağlam bir rakip gelirse bizim oğlanlar da biraz açılırlar diye düşünüyorum, zaten açılamazlarsa da kupaya veda ederler.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Maç sonrasında yaşayan efsane Zagalo Avustralyalı oyunculardan birine yaklaşıp Roberto Carlos’un formasını vermeye çalıştı, Avustralya ayısıysa, “Napıyım ulan!” tarzı bir hareket yaparak formayı reddetti. Zagalo’nun yüzünde beliren hayalkırıklığı ifadesi bu sahneye tanıklık eden herkesin yüreğini parçaladı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Karşılaşmadan önce Brezilyalı bir muhabirin seyirciler arasında yaptığı röportajda, “Dünyanın en iyi takımıyla oynayacaksınız, ne hissediyorsunuz?” dendiğinde, Avustralyalı bir seyirci, “Brezilya’nın dünyanın en iyisi olduğunu kim demiş?” diye karşılık vermişti. Ben hemen cevabını vereyim; Brezilya’nın dünyanın en iyisi olduğunu futbol, zaman, istatistikler, gönüller, taktikler, stratejiler, sokakta maç yapan çocuklar ve yine futbol söylemiştir. Futbol, galibinin daima değişken olduğu, sürprizlerle dolu bir spor olabilir, ama sürprizler defalarca tekrarlandıklarında gerçek halini alır, bu gerçekler uzun bir süreye yayıldığındaysa tarihe dönüşürler. Avustralya’nın hem oyuncuları hem de seyircileri o çok sevdikleri futbol dünyasından (ve tarihinden) birazcık haberdar olsalardı en azından ’58 ve ’62 kupalarını kazanan Brezilya kadrosunda oyuncu, ’70’i kazanan Brezilya’da teknik direktörü, ’94’ü kazanan Brezilya’daysa (tıpkı şimdi takımda olduğu gibi) Parreira’nın yardımcılığını yapan Zagalo’nun kendilerine uzattığı formayı efsanenin suratına tükürürcesine reddedip, “Kim demiş?” tarzı şeyler zırvalamak yerine durup, “Futbol nedir? Peki biz futboldan ne bekliyoruz?” diye düşünürlerdi.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Futbol, özellikle Güney Amerika futbolu açısından güzel bir gelişmeyse Arjantin’in birkaç gün önce Sırbistan’ı (gerçi ben alışkanlıktan hâlâ Yugoslavya diyorum) 6-0 ezmesiydi. Atılan yarım düzine golden daha önemli olan şeyse Hermanoların oynadıkları hoş futboldu. Özellikle yirmi küsur pastan sonra Crespo’nun topuk dokunuşuyla buluşan Cambiasso’nun attığı gol ve Riquelme’nin nokta atışıyla buluşup alışılageldik tarzıyla defansı maymun eden Tevez’in golleri müthişti. Arjantin öylesine şık bir galibiyet aldı ki bizi bile mutlu etti. Bu arada geçen gün okuduğum bir lafı hemen aktarayım da yirmi yıl sonra beynim durur da unutursam bir köşede bulunsun: “Brezilyalılar Arjantinlilerden nefret ediyor olmayı severler, Arjantinlilerse Brezilyalıları seviyor olmaktan nefret ederler.” Çevirince o kadar harika durmadı, neyse... Ama inanın ki Arjantin’in güzel futbolu Brezilyalıların bile onları (bir süreliğine de olsa) sevmelerini sağladı.<o:p><br /></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span lang="TR">Kupa öncesi tahminlerimde gönlümden (ve beynimden) Brezilya-Arjantin finali geçiyordu. Umarım öyle olur, çünkü güzel futbolu yenmek de, güzel futbola yenilmek de leziz.</span></p>futebrashttp://www.blogger.com/profile/04451313488825321619noreply@blogger.com0