2007/07/18

Amerika’nın Efendisi

Copa América 2007 sahibini şaşırmadı; Brezilya - Arjantin finali 3-0 Seleção galibiyetiyle sonuçlanınca kupa geçen defaki gibi Brezilya’nın oldu.

Tam bir klasik. Brezilyalıların bile favori gösterdiği Arjantin vasat rakipler karşısında göze hoş gelen, dünya tatlısı bir futbol oynayıp gelene 3, geçene 5 gol atsın, Brezilya ise ıkına sıkına finale çıksın, finalde Arjantinliler sapsarı formaları karşılarında görünce iki pas yapmayı beceremeyip gol yağmuruna tutulsunlar. Tarih pazar günkü maçta da tekerrür etti. Arjantin as ve son derece formda oyuncularıyla geldiği Venezuela’da önüne geleni yendikten sonra B takımıyla mücadele eden Brezilya karşısında (tıpkı 2004’te olduğu gibi) hacamat oldu.

Arjantin’in Riquelme önderliğinde bale zarafetinde oynadığı futbol ve Brezilya’nın Dunga sağ olsun, “Önemli olan kazanmak, güzel oyun neymiş,” anlayışı sonucunda Brezilya’da bile kimse bu finalde Arjantin’i yenmeyi beklemediğinden kupa baldan tatlı oldu.

Kupayı Arjantin’e fark atarak kazanmanın verdiği gazla turnuvanın ufak bir değerlendirmesini yapayım:

Brezilya’nın kupadaki tek yıldızı Robinho, iş başa düştüğünde Brezilya’ya maç kazandırmasını bilmiştir ve birkaç yıl içinde dünyanın en iyi futbolcusu olacaktır, buraya yazıyorum (aslında şu anda da öyle, ama yaşı tutmuyor yavrucağzın).

Kupanın gol kralı 6 golle Robinho oldu. Final hariç tüm maçlarda fırtına gibi esen Robinho, son maçta takımın rahatça galibiyete gidiyor olması sebebiyle kendini pek kasmamış olsa da canımızdır, kanımızdır.

Riquelme’nin futbol zekası tavana vurmuştur, tekniğine şahanedir, şöyledir, böyledir, ama sağlam markaj altında çaresiz kala kala artık kabak tadı vermiştir.

Markaj demişken, Mineiro, dünyanın en iyi markaj yapan oyuncusudur, aynı anda rakibin 8-10 adamını marke ettiği efsane maçlar São Paulo dolaylarında halen kulaktan kulağa dolaşır. Yanında bir de Josué olursa tadından yenmez. İkili São Paulo’da oynarken de bunu zaten biliyorduk, Arjantin karşısında da yeniden gördük.

Dunga, Brezilya teknik direktörlüğünü hakkıyla yerine getirebileceği konusunda halen kimseyi ikna edebilmiş değil. Copa América’daki kısıtlı takımdan sonra elinde tüm oyuncular varken takımı kimlerden kuracağı, yıldızları birlikte oynatmayı becerip beceremeyeceği büyük merak konusu.

Afonso Alves bir daha milli takıma çağrılmamalıdır. Jardel’in kötüsünün kötüsüdür (ki Jardel’i ikinci sınıf forvet olsa da pek severdik, ama milli takımda yeri var mıydı, tabii ki yoktu).

Zé Roberto’nun takımdan çekildiğini açıklamasının ardından turnuvaya çağrılan Júlio Baptista, Brezilya’nın bu kupadaki en hoş sürprizlerinden oldu. Júlio Baptista Arjantin karşısında ilk golü attı, ağları delmesine ramak kaldı. Golün pasını veren Elano, Beckham’ın Manchester zamanlarında sağ geriden sol kanattaki Ryan Giggs’e adrese teslim gönderdiği asistleri hatırlattı.

Brezilya’da milli maçlar televizyondan izlenirken sesi sonuna kadar kısıp sadece dışarıdan gelen sesleri dinlemek, özellikle gol olduğu anlarda insanın kendini 500.000 kişilik bir stadyumdaymış gibi hissetmesine yol açar, hele de rakip Arjantin ise ve Seleção 3-0 öne geçtiyse...

2007/07/15

Suyunun Suyu

Brezilya’nın en popüler kulübü Flamengo, geçtiğimiz günlerde ilginç bir transfere imza atarak Arjantinli 22 yaşındaki forvet Maximiliano Biancucchi’yi renklerine bağladı. Bu ismi hiç duymadınız mı? Şaşırmayın, buralarda da kimse duymamıştı. Maxi, Barcelona’nın yeni yıldızı, dünya futbolunun taze gözdesi, Maradona’nın en bir hakiki veliahtı Lionel Messi’nin kuzeni. Kim demiş futbolda isim önemli değil, adam gibi oynamak önemli diye… Paraguay’ın orta halli ekiplerinden Sportivo Luqueño’dan alınan Maxi, Apertura sezonunda 8 gol atarak mütevazı takımının 54 yıllık bir aradan sonra Apertura şampiyonluğuna ulaşmasında pay sahibi olmuş.

Açıkçası Pelé’nin torunu da olsa, Maradona’nın yeğeni de olsa, bu tip kek transferler insanın aklına yıllar öncesinde Fenerbahçe’nin transfer bombalarından Sabin Ilie’yi getiriyor; hani Galatasaray’da harika maçlar çıkarıp kapağı İspanya’ya atan Adrian Ilie’nin kardeşi, bombacı Romen. Sevgili Sabin büyük laflarla geldiği Fenerbahçe’de hiçbir şey yapamamış, Türk futbol tarihinin en balon transferlerinden biri olarak ortadan kaybolmuştu. Bakalım Messi’nin kanı daha mı kuvvetli çıkacak...

Bu arada ilgilenen yöneticiler varsa ellerini çabuk tutsunlar, Messi’nin Matías adlı bir kardeşi (Lionel ile birlikte Barcelona’da yaşıyor), 19 yaşında Emanuel adlı bir kuzeni (kaleci) ve 11 yaşında Bruno adında bir kuzeni daha varmış (Arjantin’de, Newell’s altyapısında), milli piyangonun yıllarca beyinlerimize kazıdığı gibi: “Belki de sıra sizde!”

2007/07/14

Karar Günü

Copa América 2007’nin finalistleri belli oldu; pazar günü oynanacak Brezilya - Arjantin maçıyla kupa sahibini bulacak. Uruguay ve Meksika ise cumartesi günü üçüncülük mücadelesi verecekler.

Yarı finalde Arjantin, Meksika’yı kolayca 3-0 ile geçerken Brezilya, Uruguay karşısında vasatın altında bir futbolla 2-0 öne geçtiği maçı 2-2 tamamlayarak penaltı vuruşları sonucunda finale yükseldi. Robinho diğer maçlarda olduğu kadar etkili olamasa da halen Brezilya’nın kupadaki tek yıldız oyuncusu (ve açıkçası tek umudu).

Kupaya oldukça iddialı gelen Arjantin, hem form hem de kalite açısından birinci seviyede bulunan oyuncuları sayesinde finale kadar kolayca yükseldi. Riquelme, Messi, Tevez ve Heinze, hermanoların en göze çarpan isimleriydi.

İddiasız bir teknik direktör ve iddiasız bir kadroyla katılınan kupada Brezilya’nın finale çıkması başarı olarak görülebilir. Ancak kupada yalnızca 12 takımın yer aldığı ve üç gruba ayrılmış olan bu takımlar arasında en iyi iki adet grup üçüncüsünün bile çeyrek finale yükseldiği düşünülürse Brezilya’nın finale çıkmaması ayıp olurdu. Yani kupayı eve getirmeyene alkış yok.

Copa América 2007’de gösterilen performansa bakıldığında, “İyi oynayan kazansın,” dilekleri Arjantin’e daha çok yarayacak gibi görünüyor, ama belli mi olur, futbol tanrıları gözlerini kırpıştırır, Brezilya kupayı alır, Dunga görevde kalır, bu çile adamı ağlatır...

2007/07/06

Dunga’nın İncileri

“Bence benim de, siz gazetecilerin de kapasitemizi her geçen gün kanıtlamamız gerekli.” (Başarısızlık halinde görevine mal olabilecek Copa América’nın başlamasından önce, kapasitesini açıklamaya çalışırken.)

“Ekibimiz doğru yolda, çünkü düzgün bir planlama yapıldı.” (Meksika’ya 2-0 kaybedilerek başlanan Copa América 2007’de, Brezilya Şili karşısında gruptaki ikinci maçına çıkmadan önce.)

“Brezilya iyi oynadı. Ancak gol pozisyonu yaratmakta zorlandık. İkinci yarıda birçok gol pozisyonu yaratmış olsak da bazen top kaleye girmek istemiyor, Meksika karşısında da böyle oldu.” (2-0 kaybedilen Meksika maçının ardından. Ne ilginçtir ki maç sonrasında fikir alışverişinde bulunduğum kapıcım da aşağı yukarı aynı yorumda bulundu ve Brezilya milli takımının teknik direktörü olabileceği konusunda kapasitesini kanıtladı. Dunga olduysa o niye olmasın?)

“Turnuva başlamadan önce çalışmak için daha fazla vaktim olsa, bir-iki hazırlık maçı yapabilsem ve tüm oyuncular hazırlık kampına en baştan beri katılmış olsalar daha iyi olurdu.” (Brezilya’nın Copa América’da “futbol” oynayan tek oyuncusu Robinho, Real Madrid’in şampiyonluğuyla sonuçlanan maçın ardından, Brezilya kampına 2 gün geç katılmıştı. Brezilya’nın Copa América’da şimdiye kadar rakip ağlara gönderdiği 4 golün tamamında Robinho’nun imzası var. Dunga, Copa América’ya katılmayacakları ta İngiltere ve Türkiye’ye karşı oynanan son iki hazırlık maçı öncesinde belli olan Ronaldinho Gaúcho, Kaká gibi oyunculara bu iki hazırlık maçında da yer verdi. “Çlink, çlink!” diye para düşme efekti yapmak istiyorum.)

“Önümüzdeki sorunlar sadece taktik veya teknik değiller. Analiz edilmesi gereken kimi fizik sorunları da mevcut.” (Copa América’ya çağrılan oyuncuların üzerine Venezuela’ya gider gitmez ani bir yorgunluk çökmüş olsa gerek, aynı oyuncular birkaç hafta önce takıma çağrıldıklarında turp gibi, bomba gibiydiler herhalde.)


“Takımım biraz önce galip geldi, Şili’yi gol yağmuruna tuttuk, bana sora sora bunu mu soruyorsunuz?” (Anderson’un zayıf futbolu, Şili’nin yaptığı sayısız kontratak ve stoperlerin etkisizliği hakkında sorulan soruların ardından. Brezilya, Şili’yi 3-0 yenerken gollerin tümü Robinho’dan geldi. Robinho son iki golünü, ikinci yarının 38. dakikasından sonra attı.)

“Dörtlü iki çizgi halindeki savunma dizilişine sahip bir takıma karşı oynamak oldukça zor.” (Şili maçının ardından…)

“Dunga böyle mi dedi? Ne yazık ki oldukça hatalı bir gözlemde bulunmuş, çünkü biz üçlü savunmayla oynadık.” –Colo Colo ve Şili’nin defansif ortasaha oyuncusu Meléndez. (Meléndez’in yorumu olmasa bile maçı izleyen herkesin görmüş olacağı üzere Şili, Brezilya karşısında 3-4-2-1 dizilişiyle oynamıştı ve savunmanın göbeğindeki Riffo libero görevi gördüğünden bırakın dörtlüleri, iki “çizgi” bile söz konusu değildi.)

“Alex Silva São Paulo’da defalarca bu pozisyonda (sağ bek) oynadığı için zorluk çekmeyecektir.” (Sağ bek Maicon’un sakatlığı ve Daniel Alves’in kart cezası dolayısıyla sağ bek olarak oynatmak istediği Alex Silva’nın kariyeri boyunca sağ bek olarak yalnızca bir kez, Paulistão-07’deki São Paulo - São Caetano karşılamasının ilk 45 dakikasında oynadığını unutarak...)

“Venezuela ve Kolombiya da turnuvada tıpkı bizim gibi temkinli oynadılar, ama onları kimse ıslıklamadı.” (Brezilya’ya hayranlığıyla ünlü Venezuela taraftarlarının Ekvador maçı sırasında Seleção’nun berbat futbolunu ıslıkladıkları hatırlatılınca böylesine hayret verici bir karşılaştırma yapan Dunga, Ekvador karşısında ortasahayı Gilberto Silva, Mineiro ve Josué ile kurarak Brezilya futbol tarihinin belki de en savunmacı ve kabız ortasahasını yarattı; Brezilya, Robinho’nun ilk yarıdaki penaltı golüyle Ekvador’u zar zor 1-0 yenmeyi başardı ve grup ikincisi olarak çeyrek finale çıktı.)

Birkaç ay öncesine kadar saha kenarında moda öğrencisi olan kızının hazırladığı yanardöner kıyafetleri giyen Dunga (fotoğrafta da görülebilir), Copa América’nın başlangıcına kadar 11 maçta Brezilya’nın başında yer aldı (7 galibiyet, 3 beraberlik ve 1 yenilgi). Portekiz karşısında tek yenilgisini alan Dunga (2-0), bu maç sonrasında herkesin, “Dunga’nın Brezilya’ya oynattığı futbol mu daha rezalet yoksa giyim zevki mi?” diye ağlaşmasının ardından daha normal kıyafetler giymeye başladı.

Brezilya, Copa América 2007’de oynadığı 3 maçta 4 gol buldu, bu gollerin tümü Robinho tarafından atıldı (2 tanesi penaltıdan).

Brezilya turnuvanın çeyrek finalinde yarın (cumartesi) yine Şili ile karşılacak. Şili’yi geçtiği takdirde yarı finalde Venezuela – Uruguay maçının galibiyle oynayacak. Diğer çeyrek final maçları Arjantin – Peru ve Meksika – Paraguay arasında pazar günü oynanacak.

2007/07/04

Ilsinho Sağ Olsun

São Paulo geçen yıl Brasileirão şampiyonu olurken takımdaki dikkat çeken isimlerden biri de Ilsinho idi. 2006 ortasında Palmeiras’tan Tricolor’a geçen Ilson Pereira Dias Júnior’un kısa geçmişine hep birlikte göz atalım (atalım, anasını satayım).

Palmeiras geçen yıl kadro darlığı dolayısıyla müthiş zor günler (ve haftalar ve aylar) geçirmiş, küme düşmekten son anda kurtulmuştu (konuyla ilgili fikir sahibi olmak için buraya tıklayınız
). Bu çetin dönemde defalarca teknik direktör değiştiren yöneticiler, as teknik direktör arayışları esnasında takımı Palmeiras B’nin çalıştırıcısı Marcelo Vilar’a emanet ediyorlardı. Böylece Vilar, o güne kadar adı sanı duyulmamış, altyapıdan gelen Ilsinho adlı 20’lik sağ beki A takıma çıkardı.

Ilsinho o dönemde Palmeiras’tan ayda 800 real (yaklaşık 600 ytl) alıyor ve ailesinin geçimini bu ücretle sağlıyordu. Buna rağmen yeşil-beyazlı formayı giydiği her maçta tel tel dökülen takımının aksine sahada futbol adına bir şeyler yapan tek isim oldu. Tabii böyle olunca hemencecik diğer kulüplerin dikkatini çekti. Cruzeiro, Santos ve São Paulo, sağ kanatta fırtına gibi esen, çalım ustası bu genci kadrolarına katmak için Palmeiras’ın kapısını çalmaya başladılar.

Ilsinho’nun parlaklığı Brezilya’dan görünmekle kalmıyor, okyanusu aşarak İberya’ya kadar varıyordu. İspanya’nın yükselişteki kulüplerinden Villareal de oyuncunun menajeri Wágner Ribeiro ile (kendisi Brezilya’nın en ensesi kalın menajerlerinden olur ve Robinho’nun da menajeridir) iletişim kurdu ve Avrupa Birliği vatandaşı statüsünde oynarsa oyuncuyu renklerine bağlayacağını açıkladı. Bu arada Palmeiras da elini boş tutmadı, oyuncunun kontratını yenilemek için canını dişine taktı ve dedikodulara göre tam 1400 reallik yeni bir kontrat önerdi! Şaka değil, yanlış da yazmadım; Palmeiras, amatör kulüplere yakışır bir beceriksizlik örneği göstererek Brezilya’da son zamanlarda ortaya çıkan en etkileyici sağ beke bu değeri uygun gördü...

Neticede A.B. pasaportu İspanya liginin başlangıcına yetişmeyen Ilsinho, Palmeiras’a nazaran oldukça ciddi bir teklifte bulunan São Paulo’nun yolunu tuttu ve Tricolor formasıyla müthiş maçlar çıkararak hem Brezilya’da yılın en iyi oyuncuları arasına girdi, hem takımının ulusal lig şampiyonluğunu kazanmasına yardımcı oldu, hem de milli takıma çağrıldı (yanılmıyorsam ilk kez 2007 başlarında İsveç’te oynanan bir maçta, Gana karşısında forma giydi – İsveç-Gana-Brezilya üçgeninde uzay/zaman hissiyatını incittiğimi düşünüyorsanız
bir önceki yazıya bakınız). Mütevazı ve çekingen tavırlı Ilsinho, 2006 sonunda (yani Avrupa’daki ara transfer döneminde) Brezilyalılara karşı düşkünlüğüyle tanınan AC Milan’ın da ilgisini çekmeyi başardı, ama çalımlarına şimdilik São Paulo’nun sağ cephesinde devam ediyor.

İlginçtir; tarihteki en başarılı sağ beklerden Cafu’nun São Paulo formasıyla dikkatleri çekmesi üstat
Telê Santana sayesinde olmuş, Cafu efendinin sürati, dayanıklılığı ve çalımları üst düzeyde olsa da savunma özellikleri ve ortaları ancak Telê’nin kanatları altında gelişmişti (zaten Cafu o dönemde sağ bekten ziyade sağ açık konumunda oynuyordu). İşte o dönemde Telê’nin yardımcılığını yapan Muricy Ramalho da (kendisi 2006 başından beri São Paulo’nun teknik direktörüdür) Ilsinho’nun bu yönlerini iyice geliştirmesi konusunda ısrarcı davranınca ortaya nurtopu gibi bir sağ bek çıktı ve adamımız markajda, top çalmada ve asist yapmada canavar oldu.

Darısı Seleção’nun başına, çünkü Copa América’da 3-0 sona eren Şili maçında görmüş olduğumuz üzere Robinho’nun ilahi oyunu olmasa Dunga’dan ne köy olacağı var ne de kasaba.

2007/07/01

Gözden Irak, Gönülden Irak


Seleção, B hatta C kalitesindeki takımla gittiği Copa América 2007’nin ilk maçında Meksika’ya 2-0 mağlup oldu. Alışılmış, yıldızı bol kadrosundan oldukça uzak olan Brezilya’nın ilk maçında, Robinho ve Ânderson gibi oyuncuların dışında kimse sahada varlık gösteremedi. Peki şampiyonlar şampiyonu, herkesin sevgilisi Brezilya nasıl oldu da böylesine vasat bir takıma dönüştü? Büyük yazar Nelson Rodrigues’in “kramponlu vatanı” (portekizcesi “pátria em chuteiras”) nasıl oldu da böylesine yavanlaştı?

Çöküşün sebepleri arasında 2006 Dünya Kupası öncesi ve sonrasında olan olaylar gösterilebilir. Formda olmamalarına rağmen sadece isimleri dolayısıyla oynayan oyuncular, aşırı şov beklentisi, konsantrasyon eksikliği, teknik heyet hataları ve anlaşılması güç bir hevessizlik kupadaki başarısızlığı tam olarak açıklamıyor olsa da kupa sonrasında Parreira’nın yerine Dunga getirilmiş, 2010 Dünya Kupası düşünülerek kadroda gençleştirilmeye gidilmesi istenmişti. Dunga da Brezilya futbol konfederasyonu CBF’in istekleri doğrultusunda milli takıma yeni oyuncular buldu; Ukrayna, Rusya, Hollanda gibi “uzak” liglerden Brezilyalı oyuncular takıma dahil edildi, madalyon isimler nispeten elendi, fakat Brezilya’nın Brezilya’ya uzaklığı aşılamadı…

Brezilya milli takımı, 2002’nin Ağustos ayından beri Brezilya sınırları içinde sadece bir (sayıyla 1) maç yaptı, o da 2005 yılında Romário’nun milli formaya vedası dolayısıyla Guatemala karşısında oynanan bir maçtı ve kadroya yalnızca Brezilya’da forma giyen oyuncular çağrılmıştı. Özetle, Seleção’nun yaklaşık 5 yıldır yaptığı 30 adet dostluk maçının tamamı (Guatemala hariç) Brezilya dışında gerçekleşti.

Seleção’nun bu Harlem Globetrottersvari görüntüsünün mimarlarından biri de CBF ile yaptığı anlaşma dolayısıyla son iki yıldır milli takımın organizatörlüğünü yapan Kentaro Group adlı şirket. Merkezi İsviçre’de bulunan ve Suudi yatırımcılar tarafından kurulmuş olan Kentaro sadece Brezilya’nın değil, Arjantin, İrlanda, Norveç ve İsveç milli takımlarının da organizatörü konumunda. Ayırca UEFA ile sıkı ilişkileri bulunuyor ve Euro 2008 ile 2010 Dünya Kupası Avrupa ve Güney Amerika elemelerinin haklarına sahip, yani yayın hakları, dostluk maçları vesaire ile ilgili işleri yürütmekte. Brezilya’nın 2006 Dünya Kupası öncesinde İsviçre’nin Weggis kentinde karnaval havasında kamp yapması ve bu süre boyunca yaptığı 14 antrenman için 80,000 adet bilet satarak 12 milyon dolar kaldırmasından sorumlu olan isim de Kentaro idi. Kupa sonrasında oyuncuların büyük kısmının, “Kamp aşırı cafcaflıydı, konsantre olamadık, kupa havasına giremedik,” açıklamaları kafalardaki (ve yazmakta olduğum metindeki) soru işaretlerini de çoğaltıyor. Başka bir deyişle cepler doldu, kupa yalan oldu.

Çok yakın geçmişte İngiltere’de (yeni Wembley’nin açılışında) Arjantin ile Brezilya arasında oynanan dostluk maçını hatırlayan var mı? Dünyanın en kudretli takımları arasında gösterilen bu iki Güney Amerika takımının Londra’da dostluk maçı yapma seviyesine gelmiş olması nasıl açıklanabilir? Demek ki Harlem Globetrotters olma yolunda ilerleyen tek ülke Brezilya değil, ne yazık ki Arjantinli kardeşler de düzenin bir parçası olmuş haldeler…

Futbol devinin çöküş dönemine girmesinin diğer bir sebebi de para (para ve para). Eskiden (çok da eskiden değil yahu, 90’lar öncesinde) sarı-mavili formayı sırtına geçirmek büyük onur, gurur, prestij falan filan sebebiyken günümüzde Seleção forması futbolcuların Avrupa’nın cebi kabarık (ve de cebi kabartan) liglerine gitmek için bir kapıya dönüşmüş durumda. Muhtemelen hayatının hiçbir döneminde milli takım seviyesinde futbol oynamış olmayan Flamengolu Jônatas’ın milli takıma çağrıldıktan hemen sonra Espanyol’un yolunu tutması; “Ah, şahane bir yetenek geliyor, ama biraz daha pişse iyi olur,” denen Cruzeirolu Wágner’in sarı-mavili formayı uzaktan gördüğü anda Suudi Arabistan takımlarıyla görüşmeye başlaması; Brezilya’dan Avrupa’nın ikinci ve üçüncü sınıf liglerine giden Elano (Shaktar), Vágner Love (CSKA), Afonso Alves (Heerenveen), Fernando (Bordeaux) gibi oyuncuların milli takımda görünür görünmez Avrupa’nın büyük isimleriyle birlikte anılır olmaları yumurta-tavuk klişesini akıllara getiriyor. Yani bu oyuncular göz önünde olmamalarına rağmen cidden müthiş performanslar gösterdikleri için mi Seleção’ya çağrılıyorlar yoksa Seleção’ya çağrıldıkları için fazlaca mı değerleniyorlar? Brezilya’nın son maçlarına bakılırsa ikinci şık daha olası.