2006/04/04

Heyecanlı Haftasonu

Geçtiğimiz haftasonu hem Brezilya’da hem de İspanya’da Brezilya futbolunu yakından ilgilendiren karşılaşmalar oynandı. Paulistão 06’nın en önemli maçlarından São Paulo - Santos karşılaşması Tricolor’un 3-1 üstünlüğüyle biterken Atlantik’in diğer yanındaki Barcelona - Real Madrid maçı 1-1 sonuçlandı. Ben öncelikle São Paulo derbisine değinmek istiyorum.

SP - Santos maçının Paulista eyalet ligi açısından önemi büyüktü. 9 Nisan Pazar günü saat 16:00’da oynanacak karşılaşmaların ardından sona erecek Campeonato Paulista’nın şampiyonuna doğrudan etki edebilecek bir maçtı, etti de. Maçtan önce lider konumdaki Santos ile ikinci sıradaki São Paulo arasında 4 puan fark vardı. Maçın ardından bu fark 1 puana indi. Yani Santos evi Vila Belmiro’da düşme hattındaki Portuguesa karşısında oynayacağı son maçı mağlup veya berabere tamamlarsa şampiyonluğu kutlayabilmek için São Paulo’nun Ituano deplasmanında yenilmesini beklemek durumunda.

Maça gelince... Santos’un ligdeki konumuna aldanmamak lazım. Brezilyalı teknik adamların en gıcıklarından Vanderlei Luxemburgo sezon başından beri takımına gayet sıkıcı bir kontratak futbolu oynatıyordu. Oynattığı futbolla birçok takımı yenmiş olsa da São Paulo gibi ciddi bir rakip karşısında döküm döküm döküldü. Santos oyun kurmaktan aciz, sahasına kapanmış, ezik bir görüntü sergiledi ve São Paulo, evi Morumbi’de oynadığı karşılaşmada 1-0 yenik düşmesine rağmen sonucu 3-1’e çevirmeyi başardı.

Maçın daha 4. dakikasında nizami bir golü iptal edilen São Paulo, Léo Lima’nın 26. dakikada gole çevirdiği bir penaltıyla 1-0 geriye düştü. Ancak rekortmen kaleci Rogério Ceni ilk yarının sonunda kullandığı penaltıyla skoru 1-1’e getirdi.

Santos hücum adına pek bir şey gerçekleştirmezken defans oyuncusu Luiz Alberto’nun ikinci yarının başlarında ikinci sarı karttan oyun dışı kalmasıyla birlikte iyice çaresiz durumlara düştü. Bu andan sonra São Paulo’nun atakları daha da arttı ve Morumbi’nin üç renklisi genç golcü Thiago ve kurt forvet Alex Dias’ın ağlara yolladığı iki golle hem maçı 3-1 önde tamamladı, hem de oynadığı futbolla ayakta alkışlandı.

São Paulo gün itibariyle Brezilya’nın en iyi takımı. Takım sezon başında birçok önemli ismi kaybetmiş olmasına rağmen özellikle hücum hattında yapılan sağlam takviyeler sayesinde Muricy Ramalho’nun ellerinde yeşeriyor. Yani geçen yılın Libertadores ve Dünya Kulüpler Kupası şampiyonu Tricolor bu yıl da her kulvara iddialı giriyor. Santos ise adını doğrularcasına azizlere emanet...

Dünyanın en keyifli maçlarından Barcelona - Real Madrid karşılaşması da adına yakışır şekilde nefesleri kesti. Zaten abiler öyle bir atmosfer yaratıyorlar ki maç oynanmasa bile iki takımın kadrolarını, önceki maçlarını düşünüp zevkten zevke koşabiliriz.

Maçtan önce takımların en büyük silahlarının “Ronaldo”ları olduğu söyleniyordu. Gerçekten de öyle oldu. Ama oyundan bahsetmeden önce ne tesadüf ki ikisi de Brezilyalı ve ne tesadüf ki ikisi de birden fazla defa FIFA tarafından dünyanın en iyi oyuncusu seçilmiş olan Ronald(inh)oların isimlerine değinmek istiyorum.

Ronaldo parlamaya başladığı yıllarda Seleção kadrosunda bir Ronaldo daha (Ronaldão, yani Büyük Ronaldo) olduğu için Brezilya’da Ronaldinho diye tanınmış, ağızları açık bırakan futbol yeteneği sayesinde Fenômeno (yani fenomen, süper bir insan, oha) lakabını almıştı. Kendisinden birkaç yıl sonra ünlenen diğer Ronaldo ise isimler karışmasın diye Ronaldinho Gaúcho (yani Rio Grande Do Sul eyaletinden çıkma küçük Ronaldo) diye anılmıştı. Aradan yıllar geçmiş ve iki oyuncu dünyanın seçkin futbolcuları arasına katılmış olsalar da Brezilya’da Ronaldo halen sıklıkla Ronaldinho veya Ronaldo Fenômeno, Barcelonalı Ronaldinho ise Ronaldinho Gaúcho diye anılır. Ben de genelde öyle yapıyorum, aferim bana.

Geyiği geçelim de maça gelelim. Kamyon dolusu Brezilyalının forma giydiği Barcelona - Real Madrid maçında Roberto Carlos kendisinden beklenmeyen bir amatörlük seviyesine ulaşarak daha ilk dakikalarda gereksiz bir penaltı ve sonsuz vırvır dolayısıyla iki sarı kart gördü ve oyun dışında kaldı. Penaltı Ronaldinho Gaúcho tarafından gole çevrilince Barcelona 1-0 öne geçti. Real Madrid ise Camp Nou’da 10 kişi ve mağlup durumda olmasına rağmen pes etmedi ve fenomen oğlan Ronaldo’nun vatandaşı Julio Baptista’dan aldığı şahane bir pası aynı şahanelikle gole çevirmesiyle beraberliği yakaladı. Bu noktada bir lafım da Real Madrid’in teknik direktörü J. L. Caro efendiye: Sen ki takımın maçın başında on kişi kalınca Guti gibi gereksiz bir elemanın yerine Robinho’yu çıkarır, yerine Mejia gibi tuhaf bir savunma elemanı koyarsın, işte o zaman beraberlikle kalırsın (aldım mı gazı? aldım!).

Ne diyordum? Barcelona özellikle son dakikalarda kazma sağ bek Belletti ve Celtic’te nice kez gönülleri çelmiş olsa da Barcelona’ya epey geç gelmiş olan Larsson’un harcadığı pozisyonlar yüzünden başka gol bulamadı. Ronaldinho Gaúcho bütün serbest vuruşları baraja nişanlasa da hınzır gülümsemesiyle yine kalpleri kazanmasını bildi. Bu haftasonu yazısı da böyle kapandı.

Hiç yorum yok: