2006/06/12

Gerçek Futbola Çeyrek Kala

2006 Dünya Kupası geçtiğimiz cuma tam gaz başladı. Dördüncü gün maçları bugün tamamlanan kupada sade bir açılış töreni, görkemli-hoş stadyumlar, pek fena olmayan seyirciler, vasat denebilecek maçlar ve güzel denebilecek goller gördük.

Açılış maçında gıcık Almanya koftiler koftisi Costa Rica’yı 4-2 geçse de Tikoların veteran forvet Wanchope ayağından buldukları iki gol germanik savunmanın başını ağrıttı.

Diğer gruplarda genelde favori gösterilen ülkeler galip geldiler. Kupanın en sempatik takımlarından Trinidad ve Tobago, İsveç karşısında söktüğü 0-0 beraberlikle tüm dünyanın (İsveçliler hariç) yüzünü gülümsetti. T & T’nin en hoş kısımlarından biri de kendimi bildim bileli İngiltere’nin en adam gibi kalecilerinden olan Shaka Hislop ve Manchester yıllarında Andy Cole ile müthiş bir ikili oluşturan Dwight Yorke’a sahip olması. Gerçi Yorke forvetten ziyade orta saha ve savunmada markajla meşguldü, ama olsun; kupanın şimdilik en güzel formalı ekibi T & T’ye sevgimiz sonsuz.

Kupanın diğer favorileri İngiltere, İtalya, Hollanda, Portekiz sıkıcılıkla vasatlık arasında gidip gelen maçların sonucunda sahadan üç puanla ayrıldılar. Özellikle tarihlerinin belki de en sağlam takımlarına sahip olduklarını iddia eden Portekiz ve İngiltere’nin futbolları utanç verici, berbat ve de iğrençti.

3-1 sonuçlanan Meksika-İran maçının yıldızı kaleci Sanchez ile gollere imza atan Omar Bravo ve Brezilyalı Zinha idi. Maçın en ilginç olayıysa kuşkusuz maç başlamadan önce takım kaptanlarının birbirlerine flama hediye ettiği bölümde İranlı babaların Meksikalılara bir halı (ciddiyim, valla) hediye etmeleriydi. Hem de çerçevelenmiş, üzerinde Meksika ve İran bayrakları bulunan, kocaman bir halı. Vay anasını.

Kıl komşu Arjantin, kupanın sürpriz beklentilerinden Fildişi Sahili’ni 2-1 ile geçti. Şimdiden belirteyim; Maradona gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan olabilir, hermanoların formaları çok şık olabilir, Messi gelecek vaadediyor olabilir, Tevez’in Avrupa’yı birbirine katmasına çeyrek kalmış olabilir, ama ben yine de Arjantin’i sevmem, sevene de şüpheyle bakarım. Kendilerini İtalyan sanan bir toplumdan kime hayır gelir? Zaten Fildişi Sahili maçında da bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar pozisyona girip iki gol attıktan sonra yan gelip yattılar. Drogba çirkin futbol anlayışlarına iki tane daha tıkasın diye çok dua ettik, ama olmadı. Hâlâ Arjantin’i sevenler, şahane bir futbol anlayışına sahip olduğunu düşünenlere takım kaptanı Sorin’in yaptığı mide bulandırıcı faullerden sonra yüzünde beliren gülümsemeye tekrar tekrar bakmalarını öneriyorum. Güzel futbolu orada görüyorsanız kolay gelsin, bakmaya devam edin, elbet bir gün denk gelirsiniz...

Çek Cumhuriyeti sağlam futboluyla yankileri 3-0 ezerken Brezilya’nın grubundaki Avustralya-Japonya maçı 3-1 bitti. Avustralya kupada gördüğüm en sert futbollardan birini oynuyor. Yine de kalelerini 5-6 kez yoklayan Japonlar karşısında 20 küsur şut bulup son on dakikada maçı çevirmeyi başardılar. Yoksa bir Guus Hiddink mucizesine daha mı tanık oluyoruz? Grup maçlarının sonunda göreceğiz. Japonya’nınsa hem defansı hem de atağı çok zayıf. Zico acilen bir çare bulamazsa kupaya epey erken veda edecekler.

Şimdiye kadarki en güzel gollerse Alman sol bek Lahm’ın Costa Rica’ya çaprazdan çaktığı gol ve Çek Rosicky’nin A.B.D.’ye uzaktan çaktığı füzeydi. En sevindiren ve bağırttıran golse kuşkusuz Drogba’nın kıl Arjantin’e çaktığı goldü, ama maalesef yeterli olmadı.

Gerçek futbolsa ancak yarın başlayacak! Brezilya bizim saatimizle akşamüstü dörtte (Germanik saatle akşam dokuza denk geliyor sanırım) Hırvatistan ile karşılaşacak. Dünyanın en çirkin formalarından birine sahip Hırvat ekibini bir aksilik çıkmazsa 20-0 ezeceğimizi tahmin ediyorum [Kral Mineiro 8 gol, Rogério Ceni 4 gol (1 penaltı, 3 frikik), Adriano 2 gol, Gaúcho, Ronaldo Fenômeno, Kaká, Cafú ve Robinho birer gol, Pernambucano da 1 frikik şeklinde]. Haha!

Şaka bir yana tüm Brezilya bu maçı bekliyor; okullar ve işyerleri erken tatil edilecek, herkes formalarını, bayraklarını, borazanlarını donanıp televizyon ve radyo karşısına geçecek. Sonra da gelsin çalımlar, gelsin goller!

Ufak bir ayrıntı daha; 13, Zagalo’nun (ve yanından ayırmadığı Aziz Antônio’nun) sayısıdır. Dolayısıyla Brezilya’nın 2006 Dünya Kupasına ayın 13’ünde oynanacak bir maçla başlaması Zagalo için ayrı bir anlam ifade ediyor.

Neredeyse unutuyordum! Bilin bakalım dünyanın en tatlı insanları İtalyanlar Brezilya’nın ilk maçından önce ne sürpriz yumurtladılar? Seleção kaptanı Cafú’nun Roma’da oynadığı dönemde pasaport falanca işlemlerinde sahte evrak sunduğunu öne sürerek kaptanı 9 ay hapse atacaklarını öne sürdüler! Ne tesadüf! Ah, Mussolini’nin torunları, siz yok musunuz siz, şirin şeyler...

Bu arada geçen gün gelişen ilginç bir laf atışmasını da aktarmak istiyorum. Brezilya’nın yetersiz ve beceriksiz cumhurbaşkanı Lula (veya Luiz Inácio Da Silva) Parreira ve kimi Seleção oyuncularıyla yaptığı bir telekonferansta teknik direktöre, “Bu Ronaldo’ya herkes şişko, şişko, şişko diyor; şişko mu değil mi?” diye sormuş, Parreira da tüm saygısıyla, “Kesinlikle değil, Ronaldo artık ’94’teki tıfıl oğlandan çok farklı, biyotipi değişti, artık tosun gibi, sağlam maşallah,” diye cevap vermişti. (Bu arada milli futbolcuların cumhurbaşkanına soru sormalarının yasak olduğunu biliyor muydunuz?) Ronaldo telekonferans sırasında otelde dinlenmekle meşgul olduğu için gazetecilerin sorularını ertesi gün yanıtladı. Gazeteciler yıldız oyuncuyu Lula’nın sorusu hakkında sıkıştırıp dursalar da Ronaldo, “Basın olayı abartıyordur, öyle şey olmaz,” gibi cevaplar veriyordu. Ama gazeteciler iyice baskı yaratınca dayanamayıp bombayı patlattı: “Benim şişko olduğum söyleniyorsa Lula’nın da manyak gibi içtiği söyleniyor. Şişko olduğum ne kadar doğruysa Lula’nın ayyaşlığı da o kadar doğrudur.” Böylece Ronaldo tarihin en bombastik cevaplarından birinin kahramanı haline geldi. Lula’ya ben de buradan iki laf edeyim, eksik kalmayayım: Sevgili Lula, üzerine düşen sorumluluklar karşısındaki acizliğin yetmiyormuş gibi bir de kalbi futbol için atan yüz seksen milyon insanın yaşadığı bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak milli takım oyuncularına dünya kupası arifesinde ‘Ronaldo şişko mu değil mi yav?’dan öte bir şey söylemeyi beceremezsen rezil olduğunla kalır, hatta beter olursun.

Ha, unutmadan ekleyeyim; Ronaldo’nun açıklamasının ardından Lula efendi hemen milli takım kampına bir faks çektirip özürlerini belirtti, Ronaldo da özürleri kabul etti.

Hiç yorum yok: