2006/06/28

Afrika Aktarması

(foto: Mark J. Terrill/AP)

Brezilya dün oynanan maçta kupada kalan son Afrika ekibi Gana’yı 3-0 yenerek çeyrek final vizesini aldı. Finale kaldı üç...

Maçın en ilginç taraflarından biri Gana’nın Brezilya’nın üstüne adeta körlemesine gelmesi, bunun sonucunda da Parreira’nın Brezilya’ya basit bir kontratak futbolu oynatmayı tercih etmesiydi. Robinho’nun sakatlığı dolayısıyla otelden izlediği maçta Parreira sahaya kupanın ilk maçındaki (1-11 numara arası) kadroyu sürmüştü.

Fenomen oğlan Ronaldo maçın hemen başlarında Kaká’nın Gana defans hattının çizgi halinde ileri çıkışından yararlanarak yolladığı topla buluştu ve Kings(t)on’un belini kırıp hem kupadaki 3. golünü attı, hem de Dünya Kupalarında 15. golüne ulaşarak (18 maçta) Gerd Müller’e ait 14 gollük rekoru kırdı.

Gana’nın en büyük hatası, körlemesine hücum futboluna ek olarak Brezilya ataklarını ofsayt kapanıyla durdurmaya çalışmasıydı. Ofsayt kapanı Avrupa futbolunda çok sık uygulanan, bana göreyse takımın kaderini büyük ölçüde yan hakemin ellerine bırakan, epey riski bir taktik. Düzgünce uygulansa bile yan hakem pozisyon sırasında doğru yerde bulunmazsa rakibe bir gol (veya en azından bir gol pozisyonu) hediye edilmiş oluyor. Brezilya kulüplerindeyse forvetlerin bireysel yetenekleri ve süratleri, savunma anlayışının Avrupa futbolundaki kadar katı olmaması, hakemlere duyulan güvensizlik gibi nedenlerle ofsayt kapanı Avrupa’daki kadar sık uygulanmıyor. Afrika futbolunun Brezilya futboluna nispeten yakınlığından dolayı bundan bahsediyorum, çünkü ikisi de tarihte birçok efsane hücum oyuncusu çıkarmış olsalar da savunma konusunda pek ses getirmemiş ekoller. Neticede Gana kontrataktan yediği birinci gole (hatta bu golün bir dakika öncesinde Ronaldo ofsaytta olmamasına rağmen yan hakem tarafından kesilen bir pozisyona) rağmen ofsayt taktiğinde ısrarcı davrandı ve ilk yarının sonlarında Lúcio topu rakipten sökerek ileri çıktı, Cafú’ya yolladı ve kaptanın ortasında top ofsayttaki Adriano’nun dizine çarparak kaleye girdi.

Gana hakkında ilgimi çeken başka bir noktaysa (maçı tekrar izlediğimde fark ettim) oyuncuların maç boyunca rakip oyunculardan ziyade topa bakıyor olmalarıydı. Örneğin top Kaká’nın ayağındayken hiçbir Ganalı futbolcu topun nereye gidebileceğine bakmıyor, hepsi gözlerini topa kilitliyorlardı. Bu durum çok kez tekrarlandığı için aktarma gereği duydum.

Seleção’nun üçüncü golüyse Arjantin’in Sırbistan’a attığı ikinci gole adeta bir cevap niteliğindeydi. Arjantinli komşular topu 25 pastan sonra rakip ağlara yollarken Brezilyalılar 24 pasın ardından Zé Roberto’yu orta sahanın biraz ilerisinde topla buluşturdular, emekliliğinde evanjelik papaz olmayı planlayan Zé efendiyse topu kalesini terk eden Kingston’un yanından aşırıp elini kolunu sallayarak golünü attı.

Neticede Brezilya beklendiği kadar net ve beklenmediği kadar rahat bir galibiyet aldı. Gana ise çok koşmasına, top çalmasına ve paslaşmasına rağmen eline geçen hiçbir fırsatı değerlendiremedi (20 küsur şutlarından sadece 7 tanesi kaleyi buldu, onlar da Dida’ya takıldı) ve kupaya veda etti.

İlginç olansa halen Brezilya’nın düzgün bir futbol oynamadığını iddia eden insanların bulunması. Brezilyalı oyuncuları sahadan çok reklam filmlerinden görmeye alışık bir kitle Brezilya’nın her maçta rakibi sahadan silmesini bekliyor, futbolun iki takımın karşı karşıya gelmesiyle oynandığını göz ardı ediyor ve rakipleri yok sayıyorlar. Brezilya çeyrek finale farklı bir galibiyete çıkan tek ekiptir. Diğer takımların hangisi rakibini parçalamıştır? Kalas İsveç’i 2-0 yenen ev sahibi Almanya mı? Dünyanın en yeteneksiz takımlarından İsviçre’yi penaltılarla geçen Ukrayna mı? Futbol maçından çok buz hokeyini andıran bir maçta Hollanda’yı 1-0 ile geçen Portekiz mi? Avustralya’yı son dakika penaltısıyla geçen İtalya mı? Yoksa futboluna yüz yıldan fazla bir süredir hiçbir şey katamamış olan ve Ekvador’u ıkına ıkına, süre doldurarak geçen İngiltere mi?

Futbol maçlarıyla reklam skeçlerini ayırt etmek; Ronaldo’nun kaleciyi çalımlayarak attığı gollerden; Ronaldinho Gaúcho’nun golle sonuçlanmasa da gözlere ziyafet çektiren topuk paslarından; Zé Roberto’nun elinde ucuz bir şov fırsatı olmasına rağmen rakibine duyduğu saygıdan ötürü golünü basit bir plaseyle atmasından keyif almayı bilmek lazım.

Seleção cumartesi oynanacak çeyrek final maçında Fransa ile karşı karşıya gelecek. ’98 finalinin ve ’86 çeyrek finalinin rövanşı olarak görülebilecek bu maçta dünyanın en iyi futbol takımının İsviçre ve Güney Kore’yi yenmekten aciz, karaktersiz Fransa’ya yirmi-otuz gol dizeceğini ümit ediyorum. Jean-Marie Le Pen’in 3-1 sonuçlanan Fransa – İspanya maçından önce, “Bizim teknik direktör işin bokunu çıkardı, milli takıma bu kadar da şopar çağırılmaz ki,” şeklindeki açıklamasının ardından köhne Fransız toplumunun zengin bir Avrupa kulübünden farksız milli takımıyla kupa galibiyetlerini değil, yanan arabaları hak ettiğine yürekten inanıyorum.

Hiç yorum yok: