2006/06/25

Brezilya’nın Dördüncü Vitesi

(foto: Toshifumi Kitamura/AFP)

Seleção geçtiğimiz perşembe F Grubundaki son maçında Zico’nun Japonya’sına 4 atarak ikinci tura havalı bir biçimde yükseldi. Ah ne güzel yükseldi!

Parreira hem ikinci turu önceki maçta garantilemiş olmanın rahatlığı hem de elindeki müthiş kadronun verdiği güvenle sahaya esas on birinden tam beşini keserek çıktı. Roberto Carlos, Émerson, Cafú, Zé Roberto ve Adriano yerlerini sırasıyla Gilberto, Gilberto Silva, Cicinho, Juninho Pernambucano ve Robinho’ya bıraktılar. Ve Brezilya güzel futbolunu nihayet hakkıyla sergileyebildi.

Japonya’nın gruptan çıkmak için Brezilya’yı yenmesi gerekiyordu, dolayısıyla nippon kardeşler maça Brezilya’nın önceki rakipleri gibi kabız ve kapalı bir biçimde değil, gayet istekli başladılar. Bunun sonucunda da ilk yarının ortalarında Cicinho’nun yanından gelişen bir atakta golü buldular.

Hani futbolda geçmişe dayalı, gereksiz istatistikler vardır; “falanca takım 349 dakikadır gol yemedi” gibi; bense böyle istatistiklere pek anlam veremem, hatta oyuncuların üzerinde gereksiz bir baskı yarattığını düşünürüm. Takım 583 dakika gol yemediyse ne olmuş? Önemli olan gol yememek değil ki; beton dirsekli, odun ayaklı İtalyan mıyız biz? Futbol dediğin, yediğinden çok gol atarak maçı kazanmak! İşte Brezilya’nın uyanışı da Japonya’dan yediği bu golden sonra oldu (hem önceki haftalarda, “Futbolda oyunculara her şeyi öğretebilirsiniz, ama gol atmayı öğretemezsiniz; gol atma yeteneği doğuştan gelir,” şeklinde bir açıklama yaparak Japonya’da çalışmanın zorluğunu dile getiren Zico da bu golü hak ediyordu).

Japonya’nın öne geçmesinin ardından gol atmayı çok iyi bilenlerin ülkesi Brezilya uzakdoğu kalesine sürekli hücum etti, ama kaleci Kawaguchi hiçbir topa geçit vermedi. Ta ki kaptan Cafú’nun yokluğunda sağ kanatta çok koşan, bence maçın adamı bile ilan edilebilecek Cicinho, Ronaldinho Gaúcho’nun yumuşak ortasını kafasıyla Ronaldo’ya yükseltene dek... Ronaldo da nadir ötesi kafa gollerinden birini atarak Brezilya’yı soyunma odasına beraberlikle yolladı.

Ronaldo haftalardır parmağını kımıldatsa eleştiriliyordu. İlk maçta hiçbir şey yapmamıştı; ikinci maçta bir asist yaptı; üçüncü maçtaysa iki gol attı! Adı boşuna Ronaldo Fenômeno (yani fenomen oğlan) değil ya!

Brezilya’nın 1-0’dan 4-1’e çevirdiği maçın diğer golleriyse delişmen sol bek Gilberto ve serbest atışlar ve uzaktan şutlarda dünyanın bir numarası demeye hiç çekinmeyeceğim Juninho Pernambucano’dan geldi. Futbol ne güzel, gol ne güzel!

Bu noktada Parreira’ya çok teşekkür etmek lazım. 180 milyonluk nüfusunun (artı Brezilya futboluna kafa yoran milyonlarca yabancının) kendini teknik direktör ilan ettiği bir coğrafyada milli takımı idare etmek zor iş. Elde 23 kişilik bomba gibi bir kadro; sahaya en fazla on bir kişi çıkabiliyor; herkes futbol oynamak, kupayı kazanabilecek kadroda forma giymek istiyor... Zor iş, zor. Neyse ki Parreira evrendeki en sakin insanlardan biri olduğundan tüm bunları olgunluk ve mantıklılıkla karşılıyor ve buna göre çözümler üretmesini biliyor.

Brezilya ikinci turda Gana ile karşı karşıya gelecek. 27 Haziran salı günü oynanacak maçta kupanın en temiz oynayan ekibi (3 maçta 30 faul), kupanın en saldırgan ekibiyle (3 maçta 76 faul) çarpışacak. Brezilya’nın kupaya devam eden tek Afrika ekibini geçeceğine şüphem yok. Seleção’nun nefis oynayacak olması ve Afrikalı kardeşlerin mücadeleci, hızlı futbolları sayesinde harika bir maç izleyeceğimizi öngörüyorum. Düşünsenize, Ronaldinho Gaúcho daha oynamaya başlamadı bile!

Çeyrek finale uzanan yolun diğer mücadeleleriyse iki gündür devam etmekte. Almanya kalas İsveç’i 2-0 ile geçti. İngiltere yüz kızartıcı, kepaze futboluna hiç ara vermeden sevimsiz Pelé’nin favorisi Ekvador’u 1-0 yendi. Benim, “Brezilya ile final oynayacaklar!” diye tutturduğum Arjantin, Maxi Rodriguez’in uzatmaların ilk devresinde attığı nefesleri kesen golle (kupanın en güzel golü, sanırım) savaşçı Meksika’yı 2-1 yendi. Geçen kupanın kahramanlarından Felipão’nun kanatları altındaki Portekiz ise kupanın en sert, yaratıcılıktan uzak ve çirkin futbollarından birini oynayan Hollanda’yı kanın gövdeyi götürdüğü bir maçın sonunda 1-0 ile geçmeyi başardı. Portekiz’in başarısında bir zamanların büyük golcüsü, şimdilerin gay parade kılıklısı Van Basten’in takımın tek düzgün golcüsü Van Nistelrooy’u inatla oyuna sokmamasının da büyük payı vardı (Huntelaar’ı kupaya götürmemiş olmasını saymıyorum bile). İleri uçta Kuyt ile kupa kazanabileceğine inanan bir teknik direktör çeyrek finale çıkmayı hak ediyor olabilir mi?

Hiç yorum yok: