Çarşambayı Gol Aldı
Tıka basa futbolla dolu bir haftaiçi günü daha geride kaldı. Avrupa’dan bir, Güney Amerika’dansa birçok maçın izlendiği bu ılık 26 Nisan Çarşamba gününde futbol adına en güzel şey Lenny idi.
Fluminense’nin 18’lik yıldızı hem lig hem kupa maçlarında herkesi zevkten dört köşe eden bir futbol oynuyordu. Bugünkü Cruzeiro – Fluminense maçında da Cruzeiro ağlarına iki gol yollayarak parlamaya devam etti. Hem de ne goller! Takımın ilk golü Petkovic’in penaltısından gelmiş, penaltı da Lenny’nin ceza sahasında düşürülmesiyle kazanılmıştı. İkinci golde Lenny yerden nefis bir vuruşla topu kalecinin bacaklarının arasından geçirdi. Üçüncü goldeyse Ronaldo’nun Barcelona zamanlarını hatırlatıyordu; orta sahanın biraz önünde ilk rakip oyuncudan sıyrılıp hızlandı, ikinci rakip Lenny’yi adeta kucaklamaya çalıştı, ama kahramanımız yere sağlam bastı ve onu da geçti, üçüncü rakipten de zarif bir hareketle kurtulunca kaleciyle karşı karşıya kaldı ve hafif falsolu bir vuruşla topu tam doksana yapıştırdı. Flu böylece Cruzeiro’yu Belo Horizonte’de 3-2 mağlup ederek Brezilya Kupası çeyrek finalinin ikinci ayağı için avantaj elde etti. Zaten Lenny böyle oynamaya devam ederse dezavantajlar bile kolayca avantaja çevrilecek. Diğer Brezilya Kupası eşleşmelerinin ilk ayakları ise Santos – Ipatinga 1-1 ve Flamengo – Atlético-MG 4-1 sonuçlandı. Volta Redonda ile Vasco ise yarın karşılaşacaklar.
Cruzeiro – Flu maçıyla aynı saatlerde, sınırın diğer yanında River Plate, Buenos Aires’te Corinthians’ı ağırlıyordu. Eski Boca Juniorslu Carlos Tevez maçı nefis bir golle açarken vatandaşı eski Riverlı Javier Mascherano ise ikinci yarıda komik bir kırmızı kart gördü. Son anlarında River’dan Talamonti’nin de kırmızı kartla oyun dışında kaldığı maç 3-2 River’ın üstünlüğüyle tamamlandı. İkinci ayak gelecek hafta São Paulo’da oynanacak.
Günün diğer bir heyecan fırtınası São Paulo’nun göbeğinde koptu. Geçen hafta krizlerden kriz beğenme krizi geçiren Palmeiras, taraftar meselelerinin üstüne bir de haftasonu Figueirense’den tam 6 gol yiyince Emerson Leão’nun görevine Pazartesi günü son verilmişti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Libertadores’te geçen yılın kupalısı São Paulo ile eşleşmek taraftarlara soğuk terler döktürmüş, tabii o gazla birkaç futbolcuya daha ölüm tehdidi yağdırılmıştı. Takımın başınaysa geçici olarak Palmeiras B’nin sorumlusu Marcelo Vilar getirilmişti. Sonuçta bugünkü maçta sahada son zamanlardakinden çok daha canlı bir Palmeiras vardı. Marcio Careca, Verdão formasını sırtına geçirdiğinden beri en iyi maçını çıkararak alkışlandı ve Palmeiras Edmundo’nun penaltı golüyle evinde Tricolor ile 1-1 berabere kalmayı başardı. Marcelo Vilar gelecek hafta Morumbi’de oynanacak ikinci ayak maçında olur da yeşil beyazlılara turu atlatırsa geçicilikten kalıcılığa terfi edebilir.
Barcelona, geçen hafta Milano’da 1-0 yendiği Milan’ı bugün de Camp Nou’da engellemeyi başarınca 0-0 skorla Şampiyonlar Ligi finaline çıkmış oldu. Maçta gol olmasa da bol hareket vardı. Edmílson Kaká’ya yine nefes aldırmadı; Seedorf, Stam ve Gattuso üçlüsü Ronaldinho Gaúcho’yu ellerinden geldiğince marke ettiler; Larsson maçın sonlarında harika bir kafa vuruşuyla takımını öne geçirecekti ki maç boyunca kusursuz oynayan ve Dünya Kupası öncesi içimizi umutla dolduran Dida’ya takıldı; Shevchenko’nun bir golü bence pek faule benzemeyen bir faul gerekçesiyle verilmedi, verilseydi belki her şey değişecekti. En azından iki uzatma devresi boyunca Ronaldinho Gaúcho’yu izleyebilecek, doyabilecektik. Neticede Barcelona 17 Mayıs günü Paris’te oynanacak finalde Arsenal ile çarpışacak.
Aklıma gelen son bir olay da haftasonu oynanan bir Brasileirão maçından. Telê Santana Brezilya’da Cuma gününden beri oynanan hemen her karşılaşmada anılmıştı. Atlético-MG taraftarları “Olê! Olê, Olê, Olê! Telê! Telê!” diyerek tribünleri inletirken gördüğüm tüm takımlar maçlara kollarına siyah bant takıp çıkmışlardı. Ponte Preta’yı deplasmanda 2-1 mağlup eden Vasco Da Gama oyuncuları ise Büyük Usta’ya belki de en güzel veda şeklini gösteriyorlardı: Eski yıldız futbolcu, yeni teknik direktör Renato Gaúcho’nun öğrencileri maç boyunca sadece ve sadece 5 faul yaptılar (aslında 4 de denebilir, çünkü bu faullarden bir tanesi hakemin Vasco oyuncularıyla alakası olmayan, hatta tam aksine rakip oyuncuların eline çarpan bir top yüzünden penaltı vermesiyle olmuş, Ponte Preta da tek golünü bu sayede atmıştı). Telê Santana’nın adeta imzası olan, gole ve atağa dayalı güzel ve temiz futbol (veya Brezilyalıların tabiriyle “futebol-arte” yani “sanatsal futbol”) daha iyi anılamazdı herhalde.