2006/04/27

Çarşambayı Gol Aldı

Tıka basa futbolla dolu bir haftaiçi günü daha geride kaldı. Avrupa’dan bir, Güney Amerika’dansa birçok maçın izlendiği bu ılık 26 Nisan Çarşamba gününde futbol adına en güzel şey Lenny idi.

Fluminense’nin 18’lik yıldızı hem lig hem kupa maçlarında herkesi zevkten dört köşe eden bir futbol oynuyordu. Bugünkü Cruzeiro – Fluminense maçında da Cruzeiro ağlarına iki gol yollayarak parlamaya devam etti. Hem de ne goller! Takımın ilk golü Petkovic’in penaltısından gelmiş, penaltı da Lenny’nin ceza sahasında düşürülmesiyle kazanılmıştı. İkinci golde Lenny yerden nefis bir vuruşla topu kalecinin bacaklarının arasından geçirdi. Üçüncü goldeyse Ronaldo’nun Barcelona zamanlarını hatırlatıyordu; orta sahanın biraz önünde ilk rakip oyuncudan sıyrılıp hızlandı, ikinci rakip Lenny’yi adeta kucaklamaya çalıştı, ama kahramanımız yere sağlam bastı ve onu da geçti, üçüncü rakipten de zarif bir hareketle kurtulunca kaleciyle karşı karşıya kaldı ve hafif falsolu bir vuruşla topu tam doksana yapıştırdı. Flu böylece Cruzeiro’yu Belo Horizonte’de 3-2 mağlup ederek Brezilya Kupası çeyrek finalinin ikinci ayağı için avantaj elde etti. Zaten Lenny böyle oynamaya devam ederse dezavantajlar bile kolayca avantaja çevrilecek. Diğer Brezilya Kupası eşleşmelerinin ilk ayakları ise Santos – Ipatinga 1-1 ve Flamengo – Atlético-MG 4-1 sonuçlandı. Volta Redonda ile Vasco ise yarın karşılaşacaklar.

Cruzeiro – Flu maçıyla aynı saatlerde, sınırın diğer yanında River Plate, Buenos Aires’te Corinthians’ı ağırlıyordu. Eski Boca Juniorslu Carlos Tevez maçı nefis bir golle açarken vatandaşı eski Riverlı Javier Mascherano ise ikinci yarıda komik bir kırmızı kart gördü. Son anlarında River’dan Talamonti’nin de kırmızı kartla oyun dışında kaldığı maç 3-2 River’ın üstünlüğüyle tamamlandı. İkinci ayak gelecek hafta São Paulo’da oynanacak.

Günün diğer bir heyecan fırtınası São Paulo’nun göbeğinde koptu. Geçen hafta krizlerden kriz beğenme krizi geçiren Palmeiras, taraftar meselelerinin üstüne bir de haftasonu Figueirense’den tam 6 gol yiyince Emerson Leão’nun görevine Pazartesi günü son verilmişti. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de Libertadores’te geçen yılın kupalısı São Paulo ile eşleşmek taraftarlara soğuk terler döktürmüş, tabii o gazla birkaç futbolcuya daha ölüm tehdidi yağdırılmıştı. Takımın başınaysa geçici olarak Palmeiras B’nin sorumlusu Marcelo Vilar getirilmişti. Sonuçta bugünkü maçta sahada son zamanlardakinden çok daha canlı bir Palmeiras vardı. Marcio Careca, Verdão formasını sırtına geçirdiğinden beri en iyi maçını çıkararak alkışlandı ve Palmeiras Edmundo’nun penaltı golüyle evinde Tricolor ile 1-1 berabere kalmayı başardı. Marcelo Vilar gelecek hafta Morumbi’de oynanacak ikinci ayak maçında olur da yeşil beyazlılara turu atlatırsa geçicilikten kalıcılığa terfi edebilir.

Barcelona, geçen hafta Milano’da 1-0 yendiği Milan’ı bugün de Camp Nou’da engellemeyi başarınca 0-0 skorla Şampiyonlar Ligi finaline çıkmış oldu. Maçta gol olmasa da bol hareket vardı. Edmílson Kaká’ya yine nefes aldırmadı; Seedorf, Stam ve Gattuso üçlüsü Ronaldinho Gaúcho’yu ellerinden geldiğince marke ettiler; Larsson maçın sonlarında harika bir kafa vuruşuyla takımını öne geçirecekti ki maç boyunca kusursuz oynayan ve Dünya Kupası öncesi içimizi umutla dolduran Dida’ya takıldı; Shevchenko’nun bir golü bence pek faule benzemeyen bir faul gerekçesiyle verilmedi, verilseydi belki her şey değişecekti. En azından iki uzatma devresi boyunca Ronaldinho Gaúcho’yu izleyebilecek, doyabilecektik. Neticede Barcelona 17 Mayıs günü Paris’te oynanacak finalde Arsenal ile çarpışacak.

Aklıma gelen son bir olay da haftasonu oynanan bir Brasileirão maçından. Telê Santana Brezilya’da Cuma gününden beri oynanan hemen her karşılaşmada anılmıştı. Atlético-MG taraftarları “Olê! Olê, Olê, Olê! Telê! Telê!” diyerek tribünleri inletirken gördüğüm tüm takımlar maçlara kollarına siyah bant takıp çıkmışlardı. Ponte Preta’yı deplasmanda 2-1 mağlup eden Vasco Da Gama oyuncuları ise Büyük Usta’ya belki de en güzel veda şeklini gösteriyorlardı: Eski yıldız futbolcu, yeni teknik direktör Renato Gaúcho’nun öğrencileri maç boyunca sadece ve sadece 5 faul yaptılar (aslında 4 de denebilir, çünkü bu faullarden bir tanesi hakemin Vasco oyuncularıyla alakası olmayan, hatta tam aksine rakip oyuncuların eline çarpan bir top yüzünden penaltı vermesiyle olmuş, Ponte Preta da tek golünü bu sayede atmıştı). Telê Santana’nın adeta imzası olan, gole ve atağa dayalı güzel ve temiz futbol (veya Brezilyalıların tabiriyle “futebol-arte” yani “sanatsal futbol”) daha iyi anılamazdı herhalde.

2006/04/21

Büyük Usta Telê Santana

21 Nisan Brezilya’da Tiradentes günü; yani Brezilya’nın Avrupa sömürgeciliğinden kurtuluşunun simgelerinden, mesleği dişçilikten dolayı “Tiradentes” (Dişçeken) lakabını almış Joaquim José Da Silva Xavier’in Rio’da korkunç bir biçimde idam edilerek öldüğü gün.

Brezilya futbolunun en önemli ve sevilen isimlerinden, bu güzel ülkenin futbolunun tıpkı insanları gibi güzel olmasında büyük katkısı bulunan Telê Santana da tıpkı Tiradentes gibi 21 Nisan 2006’da hayata gözlerini yumdu.

26 Ocak 1931’de Belo Horizonte’de dünyaya gelen Telê Santana Da Silva futbolculuk döneminde Fluminense’nin sağ kanat oyuncusu ve kaptanı olarak parlamıştı. Futbolu bıraktıktan sonra 1967 yılında Fluminense altyapısının, ‘69’daysa profesyonel takımın başına geçmişti. Çalıştırdığı takımların hemen hepsinde onlarca kupa kaldıran Telê Santana en büyük başarılarını Atlético Mineiro ve São Paulo kulüplerinde yaşamıştı. Atlético Mineiro’ya ’70’te Minas Gerais, ’71’deyse kulüp tarihinde ilk kez Brasileirão şampiyonluğu yaşatmıştı. São Paulo başında ’90’larda geçirdiği 6 yıl boyunca takıma bir Brasileirão, iki Paulistão, iki Libertadores, Barcelona ve AC Milan’a karşı iki Kıtalararası Kupa, bir Supercopa Sulamericana, iki Recopa Sulamericana, bir CONMEBOL kupası kazandırmıştı.

Hayatı boyunca göze hoş gelen, kazanmaya, bol gol atmaya yönelik bir futbol anlayışını savunan Telê Santana, 1982 İspanya ve 1986 Meksika Dünya Kupalarında Brezilya milli takımının başındaydı. Seleção iki kupayı da alamamıştı. Fakat Zico, Careca, Sócrates, Falcão gibi oyunculardan kurulu takımlar oynadıkları estetik ve olumlu futbolla kupayı kazanan Brezilya takımlarını bile gölgede bırakmışlar, halen bir efsane edasıyla anılan maçlara, gollere, çalımlara konu olmuşlardı.

Müthiş antrenörlük kariyerinin dışında Fluminense formasıyla çıktığı 556 maçta rakip ağları 165 kez havalandıran Telê Santana kulüp formasını en çok giyen ve en çok gol atan futbolcular arasında.

Telê Santana’yı 1996 senesinde futboldan, son olaraksa hayattan koparan sağlık sorunlarından hiç bahsetmek istemiyorum, çünkü Büyük Usta bunlarla değil; futbol dehasıyla, başarılarıyla ve en çok da insana umut veren gülümsemesiyle hatırlanmayı hak ediyor.

Yeşil Beyaz Akar Kanları

Dünkü yazımda Palmeiras’ı ufukta zor günlerin beklediğinden kabaca bahsetmiştim. Bugünse bu konuyu biraz daha deşmek ve benim futbol tarihinde ilk kez karşılaştığım türde bir olaya değinmek istiyorum.

Palmeiras’ın en büyük taraftar grubu Mancha Alviverde dün kulübe (ve basına) gönderdiği açıklamayla Brezilya’nın en büyük kulüplerinden; Rivaldo, Roberto Carlos, Djalminha, César Sampaio, Cafu, Müller ve Vavá gibi efsane isimlerin formasını ıslatmış olduğu Palmeiras’a açıkça meydan okudu. Başta şaka gibi gelebilir, ancak taraftarlar kulübün antrenman sahasında Palmeiras’a karşı taraftarlardan oluşan bir takımın ciddi bir futbol maçı yapmasını istiyor ve maçın sonucuna göre talep edeceklerini listeliyorlar. Mancha Alviverde’nin duyurusundan aynen çeviriyor ve aktarıyorum:

Palmeiras’ın şu anki kadrosuyla Mancha Alviverde üyelerinden oluşan takım arasında yapılacak maçta Palmeiras futbol takımı sahadan galibiyet veya beraberlikle ayrılırsa Mancha Alviverde aşağıdaki koşulları yerine getireceğine söz verir:

1- Oyuncular yuhalanmayacak, oyunculara küfredilmeyecek (takım Parque Antarctica’da 3-0 yenik durumda olsa bile).
2- Lúcio affedilecek.
3- Ateşkes ilan edilecek, oyuncular ve yönetimin üstüne gidilmeyecek.

Mancha üyelerinden oluşan takım maçtan galip ayrılırsa taraftarlar aşağıdaki koşulları talep edecektir:

1- Şu oyuncuların takımdan derhal atılacak: Amaral, Daniel, Douglas, Valdomiro, Leonardo Silva, Lúcio, Alceu, Washington ve Enílton.
2- Tüm tıbbi ekibin görevine son verilecek.
3- Futbol şube sorumlusu Ilton José Da Costa’nın görevine son verilecek.
4- Futbol direktörü Salvador Hugo Palaia kulüpten uzaklaştırılacak.
5- S.E. Palmeiras geleneğine uygun en az üç oyuncu transfer edilecek. Yöneticilerin işini kolaylaştırmak için aşağıdaki listeyi sunuyoruz: Vágner Love, Luís Fabiano, Washington (Atlético-PR forması giymiş olan, gerçek “Washington”), França, Liedson, Elano, Dudu Cearense, Kleberson, Diego ve Léo (eski Santos oyuncuları) ve Serginho (Milan).

Tabii teklif sadece taraftarların politik bir hamlesi, hatta dalga geçmesi olarak görülmeli. Palmeiras’ın böyle bir teklifi kabul etmesi hayal kurmak olur. Yine de taraftarların bu seviyeye gelmesi düşündürücü. Bu arada üstteki Kleberson şu anda Beşiktaş forması giyen futbolcunun ta kendisidir. “Gerçek Washington” ise birkaç yıl önce Fenerbahçe’de forma giymiş ve sağlık sorunları dolayısıyla Brezilya’ya dönüp 2004’te Atlético Paranaense’de 34 gol atarak Campeonato Brasileiro tarihinin bir sezonda en çok gol atan futbolcusu unvanını elde etmiş olan Washington’dur. Kendisi bildiğim kadarıyla sağlık sorunları dolayısıyla futbolu bırakmıştı, ama neyse.

Peki taraftarlar nasıl oldu da böyle kızdılar?

Palmeiras sene başında Campeonato Paulista’ya başlarken her şey toz pembeydi. Takımın başında önceki yıl São Paulo’ya eyalet şampiyonluğu yaşatmış olan yetenekli ve bir o kadar da gıcık teknik direktör Emerson Leão vardı. Leão 2005’te Palmeiras’ın başına geçmiş ve Juninho Paulista’nın da üstün performansıyla ulusal ligin dibindeki yeşilleri güzelce ateşleyerek dördüncü sıraya taşımıştı. Böylece 2006 Libertadores’e katılma hakkı elde edilmiş, takıma yapılacak birkaç transferle sonraki sene kupa üstüne kupa alınır da şampiyonluk susuzluğu giderilir mi diye düşünülmekteydi.

Fakat transfer zamanı geldiğinde durum pek iç açıcı değildi. Ezeli rakipler Corinthians birkaç ay önce kiralık aldıkları Nilmar’ı temelli transfer etme planları yapar, São Paulo kazandığı kucak dolusu kupayı flaş transferlerle parlatırken Palmeiras’ın en büyük transferi katil zanlısı ve istikrarsızlık abidesi 35’lik Edmundo idi. Kalpleri Verdão için atanlar yine de morallerini bozmadılar, kulübe, özellikle de Leão’ya güven tamdı. Nitekim Campeonato Paulista’nın ilk maçında taraftarlar belki de çocukluklarından veya gençliklerinden hatırlatıkları hırçın futbol idolleri Edmundo’yu görmek için Palestra Itália’yı tıklım tıklım doldurmuşlardı. Palmeiras ilk beş maçını kazanmasına rağmen takımın üstünde hep bir “takım hâlâ oturmadı, ama yakında olacak,” havası vardı. Ancak taşlar bir türlü yerine oturmadı ve altıncı maçta São Paulo karşısında alınan 4-2’lik yenilginin ardından galibiyetler önce beraberliklere, sonra da üst üste alınan komik yenilgilere dönüştü.

Paulistão, Santos’un son haftaya dek São Paulo ile çekişmesi ve sonunda da şampiyon çıkmasıyla geçtiğimiz ay sonlanırken Palmeiras ligi üçüncü sırada bitirerek yılın ilk kupa hayallerini yıkmakla kalmıyor, tüm futbolseverleri, özellikle de Verdão taraftarlarını isyan ettirecek kadar kötü bir futbol oynuyordu.

Campeonato Paulista’nın özellikle son haftalarında oynanan kötü futbol sonrasında taraftarlar ufak da olsa bir umut, en azından kulüpte bir şeylerin değişeceğine dair bir işaret bekliyorlardı. Kulüp yönetimiyse tesislerin yenilenmesi dışında hiçbir iş yapmadı, hem Leão’nun hem de taraftarların transfer isteklerine kulaklarını tıkadı ve son olarak da Palmeiras’ın ulusal ligdeki maçlarının bir bölümünün Parque Antarctica yerine SP eyaletinin taşrasındaki şehirlerde oynama planları yapmaya başladı. Bunun üstüne oyuncular maçlarda sürekli yuhalanmaya ve küfür yemeye başladılar; kötü maçlar çıkaran sol bek Lúcio ölüm tehditleri aldığını söylerek maçlara çıkmayı reddetti; Brasileirão 06’nın ilk maçında Ponte Preta’ya 3-2 boyun eğerken Parque Antarctica’ya yalnızca 2000 küsur kişi gitti, onlar da stadı kısa sürede, bayraklarını ters çevirerek terk ettiler. Birkaç gün önce Palmeiras futbol direktörü Salvador Hugo Palaia’nın Mancha Alviverde’ye tribün desteği karşılığında para teklif etmesi de olaylara tuz biber ekti.

Buraya kadarki olaylar her kulübün atlatabileceği şanssız bir dönem olarak görülebilir. Fakat Mancha Alviverde bu meydan okumayla sabırların fazlasıyla taşmış olduğunu belli etti.

Taraftarlar 2002 yılında Palmeiras küme düştüğünde bile böyle uç bir tepki göstermemişler ve ertesi sene tüm maçlarda Palestra Itália’yı ağzına kadar doldurarak takımın ertesi sene birinci lige dönmesinde pay sahibi olmuşlardı. Belki bu açıklamanın ardından yönetim biraz silkinir ve bir şeyler değişir. Hiçbir kulüp bu kadar düşmesin, futbolla ilgisi olan hiçbir yönetici, oyuncu veya taraftar bu noktalara gelmesin, hayat bayram olsun.

2006/04/20

Ortaya Karışık

Geçen haftasonu başlayan Brasileirão, bitmek üzere olan Avrupa ligleri, bu haftaiçi oynanan Şampiyonlar Ligi, Brezilya Kupası ve Libertadores maçlarıyla tam bir futbol maratonuna girmiş bulunuyoruz(m).

Libertadores 2006’ya katılmış olan Brezilya takımlarından Paulista hariç hepsi ilk seviye olan gruplardan çıkmayı başardılar. Paulista geçen yılın Copa Do Brasil, yani Brezilya Kupası şampiyonu olarak Libertadores’e katılma hakkı kazanmıştı. Fakat hem Paulistão’da hem de Libertadores grubunda beklenenin çok altında bir performans gösterdi.

Sonuçta São Paulo, Goiás, Corinthians, Internacional ve Palmeiras sonraki turu garantileyen isimler. Sekiz gruptan altısının maçları bugün tamamlandı. Kalan iki grubun yarın oynanacak maçlarıyla Libertadores’in ilk aşaması sonlanmış olacak.

Brezilya Kupasının bugün oynanan yedi maçıyla birlikte çeyrek finale çıkan takımlar belli oldu. Bugünkü sonuçlara göre çeyrek final eşleşmeleri Fluminense – Cruzeiro, Flamengo – Atlético Mineiro, Ipatinga – Santos şeklinde. Volta Redonda’nın rakibiyse yarın oynanacak Criciúma – Vasco Da Gama maçı sonunda belli olacak. İlk ayaktan 2-1’lik avantajı bulunan Vasco Romário diktasından kurtulmanın rahatlığıyla kendini bulmaya çalışıyor. Santos sıkıcı futboluna devam ediyor. Stuttgart, Bayern Münih ve Lyon’da oynadığı yıllar boyunca Avrupa’da kendinden sürekli söz ettiren Giovane Élber emeklilik öncesi takımı Cruzeiro’nun son maçında 3 gol birden atarak kalitesini bir kez daha kanıtladı. Fluminense, forvetteki 32’lik Tuta ve 18’lik Lenny ikilisiyle rakip defansların kabusu halinde.

Bu arada Lenny’nin epey gelecek vaat eden bir isim olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Tüm takımın Lenny’nin üstüne titrediği, özellikle de Petkovic’in genç oyuncunun gelişiminde büyük pay sahibi olduğu söyleniyor.

Şampiyonlar liginde erken final tabir edilen Barcelona – Milan eşleşmesinin ilk ayağı San Siro’da Barça’nın 1-0 üstünlüğüyle tamamlandı. Ronaldinho Gaúcho ilk yarıda pek kendini gösteremese de ikinci yarıda müthiş bir oyun çıkardı. Maçın tek golünün pasını verdi, şık bir şutuysa direkten döndü. Nefesleri kesen top tekniği ve oyun zekasının yanında topsuz alanları kullanma ve hareketlenme yeteneği görülmeye değer.

Milano’nun prensi Kaká maç boyunca vatandaşı Edmílson’un markajından kurtulmakta zorluk yaşarken Ronaldinho Gaúcho golün pasını verirken Milan’ın buldog tadındaki oyuncusu Gattuso’nun alışılagelmiş agresif markajına rağmen bedeninin üst kısmını kullanarak attığı zarif bir çalımla topu kurtardı ve Giuly’ye nefis bir pas çıkararak takımının ikinci ayağa avantajlı girmesini sağladı (ben de cümleyi tek nefeste bitirmeye çalışırken bayılıp kaldım).

Geçtiğimiz Cumartesi günü başlamış olan Brasileirão 06’ya gelince... Sıkıcı birkaç beraberliği bir kenara bırakalım. Ponte Preta lige sürpriz sayılabilecek bir başlangıç yaparak Palmeiras’ı Parque Antarctica’da 3-2 devirdi. Palmeiras büyük kadro sorunları yaşıyor ve taraftar kulübe sırtını dönmüş durumda. Paulista şampiyonasının açılış maçında tüm biletleri satılan Parque Antarctica’ya son maçta sadece 2700 küsur seyirci gelmiş olması da bunu kanıtlar nitelikteydi. Takımın en iyi oyuncularından Marcinho Guerreiro ve Corrêa’nın Avrupa’ya transfer olacakları söyleniyor; taraftar Lúcio ve Alceu’ya düşman kesilmiş durumda. Sakatlıktan kurtulan Juninho Paulista gelecek maçta oynayacak olsa da Verdão’nun işi zor görünüyor.

Campeonato Carioca şampiyonu Botafogo kuzeyin sağlam ekibi Fortaleza’yı, sadece güzel goller atmasını bilen forvet Dodô’nun leziz golüyle 1-0 yendi.

São Paulo buradaki maçta Flamengo’yu 1-0 ile geçerken golün sahibi Rogério Ceni de kariyerinin 41’i serbest vuruştan, 19’u penaltıdan olmak üzere 60. golüne imza atarak dünyanın en çok gol atan kalecisi José Luis Chilavert’in 62 gollük rekorunu kırmaya da yaklaşmış oldu. São Paulo ayrıca Seleção’nun hücum yedeklerinden Ricardo Oliveira’yı geçtiğimiz hafta kadrosuna kattı. Betis’te oynarken geçirdiği ağır bir sakatlığın ardından sahalardan altı ay uzak kalan Ricardo Oliveira formuna çabucak kavuşup dünya kupasına katılmak istiyor. Uzun lafın kısası, ülkenin en iyi hücum yapan takımlarından São Paulo’da forvetler arttı, forma savaşı daha da kızıştı.

Fluminense Atlético-PR’yi 2-1 ile geçti. Dağ köylüsü Matthäus’un attığı kazıktan sonra hayalleri mi yıkıldı, cepleri fazla mı sarsıldı bilemiyorum, Atlético-PR hem Brezilya Kupasından, hem Paraná eyalet liginden elendi, üstüne bir de ligin ilk maçını evinde kaybetti. Neyse ki kadrolarında Dagoberto gibi müthiş bir hücum oyuncusu ve sadık bir seyirci kitleleri var da geleceğe biraz daha umutla bakabiliyorlar.

Ronaldinho Gaúcho’nun takımı Grêmio’nun birinci lige dönüş maçında geçen yılın ikinci lig şampiyonu Grêmio ve geçen yılın şaibeli birinci lig şampiyonu Corinthians karşı karşıya geldiler. Porto Alegre’de kıran kırana geçen mücadele Grêmio’nun 2-0 üstünlüğüyle bitince hem Tricolor Gaúcho lige havalı bir başlangıç yapmış oldu, hem de Corinthians kazanı biraz daha kaynadı.

Son olarak da Juninho Pernambucano, Fred, Cris ve Caçapa’nın forma giydiği Olympique Lyonnais Pazar günü Paris Saint Germaine’i Paris’te 1-0 yenerek Fransa ligini üst üste tam beşinci defa kazanmış oldu. Afiyet olsun.

2006/04/17

Futbol Yabancıları

Futebras’ın ilk yazısında Arjantinli genç yetenek Carlos Tevez’in Brezilya’da 2005 yılının futbolcusu seçildiğinden bahsetmiştim. Brezilya futbolunda yabancı oyuncular pek yer almıyor, arada bir ortaya çıksalar da nadiren iz bırakıyorlar. Carlitos da bu nadir vakalardan.

Günlük futbol gazetesi Lance!’nin 15 Nisan tarihli Cumartesi eki A+ dergisinde Brezilya’da oynayan ve oynamış yabancı futbolcular hakkında bir yazı vardı. Ben de bu konu hakkında iki laf etmeden duramayacağım.

Brezilya futbol konfederasyonu CBF’in kurallarına göre takımlar sahaya en fazla 3 yabancı futbolcu sürebiliyorlar. Zaten istatistiklere bakılınca bu sayının yetip de arttığı görülebiliyor: Brasileirão 06’da yer alan 20 takımda 7 ülkeden toplam 21 yabancı futbolcu forma giyiyor. Bu sayı 2005’te 11, 2004’te 7, 2003’teyse 6 idi. Yani geçen seneye göre ikiye katlanmış gibi görünse de Avrupa futbolu için epey düşük, Brezilya futbolu içinse epey yüksek bir oran.

Bu 21 kişinin bir kısmı Brezilya futboluna aşina, uzun süredir burada oynayan ve kendilerini kanıtlamış isimler, bir kısmıysa şanslarını futbolun din kadar kutsal olduğu bu ülkede denemeye gelmiş maceracı veya kofti futbolcular.

Brasileirão 06’da top koşturacak 21 yabancı oyuncunun adları (ülkeleri - takımları) şu şekilde:

Johnny Herrera (Şili – Corinthians)
Javier Mascherano (Arjantin – Corinthians)
Seb
á (Arjantin – Corinthians)
Carlos Tevez (Arjantin – Corinthians)
Carlos Gamarra (Paraguay – Palmeiras)
Diego Lugano (Uruguay – S
ão Paulo)
Julio Rodriguez (Uruguay – Ponte Preta)
Maldonado (Şili – Santos)
Antonio De Nigris (Meksika – Santos)
Julio Manzur (Paraguay – Santos)
Ramirez (Paraguay – Flamengo)
Peralta (Uruguay – Flamengo)
Dejan Petkovic (Sırbistan-Karadağ – Fluminense)
Vladimir Djordjevic (Sırbistan-Karadağ – Fluminense)
Maidana (Arjantin – Gr
êmio)
Herrera (Arjantin – Gr
êmio)
Lipat
ín (Uruguay – Grêmio)
Escalona (Şili – Gr
êmio)
Wason Renteria (Kolombiya – Internacional)
Ferreira (Kolombiya – Atlético-PR)
Herrera (Kolombiya – Atlético-PR)

Bu oyuncular arasında Gamarra, Lugano, Mascherano, Tevez, Manzur, Petkovic ve üstteki resimde gördüğünüz Maldonado takımlarının önemli elemanları. Genç yetenek Wason Renteria, Hollanda’da 2005’te düzenlenen FIFA Dünya Gençler Şampiyonasında Kolombiya takımının en göze çarpan isimlerindendi. Şili vatandaşı kaleci Johnny Herrera’nınsa porno yıldızlarını andıran isminden başka pek bir ilgi çekici yanı yok. Geriye kalanlar da ne yazık ki kendilerini henüz kanıtlayamamış isimler.

Brezilya’nın ülke dışında oynayan oyuncular konusunda büyük (ve istatistiksel) bir ünü var. Dolayısıyla bu verimli futbolcu fabrikasına dışarıdan bir oyuncu geldiğinde Brezilyalılar kadar, hatta daha iyi oynaması gerekiyor. Yoksa transfer, yerleşim, çevirmen masraflarına akıtılan onca paranın, ülkeye uyum sağlamak için harcanan onca sürenin ne anlamı var?

Fakat gerçek hayatta durum böyle değil. Brezilya, bilhassa futbolda daha az paraların döndüğü Güney Amerika ülkelerinde parlayan oyuncuların daha fazla para kazanabilecekleri, hatta belki de Avrupa’ya transfer olmak için kendilerini gösterebilecekleri bir yer.

Dolayısıyla iş kulüplere kalıyor. Parayı kendi ülkesinde başarılı olmuş, ancak Brezilya’da ne yapacağı belli olmayan bir yabancıya mı dökmek lazım, yoksa gençliğinden beri izlenip denenmiş bir Brezilyalıya mı? Günümüzdeki duruma bakılırsa buradaki kulüpler öncelikle Brezilyalıları tercih ediyorlar.

Aman, “3 müydü, 5 miydi? Yoksa 6+1 miydi, 7 miydi?” derken kafalar karışmasın, herkes en iyi bildiği işi en iyi şekilde yapsın.

2006/04/15

Dünyanın En Dengeli Şampiyonası

Geçtiğimiz Pazar günü sona eren eyalet liglerinin ardından Brezilya ulusal birinci ligi –namı diğer Campeonato Brasileiro, Série A veya Brasileirão- bugün (15 Nisan Cumartesi) saat 18:10’da oynanacak maçlarla başlıyor.

Brezilyalılar liglerine Dünyanın En Önemli Şampiyonası, Dünyanın En İyi Futbolcularının Yetiştiği Şampiyona veya Dünyanın En Kral Ligi gibi sıfatlar takmak yerine, Dünyanın En Dengeli Şampiyonası demeyi tercih ediyorlar. Niye böyle diyorlar acaba?

Dünyanın en önemli ulusal ligleri sayılabilecek üç şampiyona, yani maçların ölümüne oynandığı, fiziksel mücadelesi bol İngiliz ligi; teknik futbollarıyla öne çıkan yıldızların hünerlerini tüm dünyaya gösterebildikleri İspanyol ligi veya oynanan sıkıcılar sıkıcısı futbolun yabancı oyuncular sayesinde biraz olsun örtülebildiği İtalyan ligi için dengeli demek pek doğru olmaz. Örneğin İngiltere’de West Bromwich Albion gibi küçük sayılabilecek takımlar asla şampiyonluk favorileri arasında gösterilmez, “Geldikleri gibi giderler,” nidaları eşliğinde asansör muamelesi görürler. İtalya’da kimse Empoli’nin Juventus, Internazionale gibi rakiplerle başa baş gitmesini beklemez. İspanya’da Real Madrid, Barcelona gibi takımların küme düşeceklerini söylesek odunla kovalanırız. Çünkü bu ligler onlarca yıldır böyle süregelmişlerdir ve çok nadir birkaç istisna dışında böyle devam ederler. Küçük takımların arada bir büyük takımlar karşısında aldıkları, uzun vadede kimse için pek bir fark yaratmayan galibiyetleri istisnadan filan saymıyor, “Futboldur, futbol,” diyip geçiyorum tabii.

Buradaki denge kavramı her takımın aynı kalitede teknik kadrolara, oyunculara, tesislere veya maddi imkanlara sahip olmasında değil; gücü, taraftar kitlesi, tarihi ne olursa olsun şampiyonluk veya kümeden düşme için her takımın eşit şansa sahip olmasında yatıyor.

Ülkenin en çok taraftara sahip olduğu söylenen takımı Flamengo’nun geçen yıl küme düşmekten son anda kurtulması, Goiás gibi nispeten küçük bir takımın ligi üçüncü sırada tamamlaması, 2002 ve 2004 şampiyonu Santos’un geçen şampiyonada Robinho ayrıldıktan sonra sürüm sürüm sürünmesi, koca Palmeiras’ın birkaç sene önce küme düşmesi hep aynı tezi güçlendiren örnekler.

İşte Brasileirão bu sebeplerden dolayı rahatlıkla dünyanın en dengeli ligi olarak tanımlanabilir. Yirmi takımdan oluşan ligi ilk dörtte bitirenler Libertadores’e, arkayı dörtleyen abilerse alt kümeye giderler. Arada kalan on iki takımın ilk yedisi Copa Sul Americana’ya katılır, son beşiyse ya kıta kupalarına katılamadığı için kına yakar ya da küme düşmediği için bayram eder.

Bu noktada yirmi takımdan oluşan lige göz atalım. Şampiyonaya katılan yirmi takım aklıma geldiği sırayla şu şekilde listelenebilirler: Flamengo, Fluminense, Vasco Da Gama, Botafogo, Santos, São Paulo, Palmeiras, Corinthians, São Caetano, Ponte Preta, Goiás, Internacional, Grêmio, Juventude, Figueirense, Atlético Paranaenese, Paraná, Fortaleza, Santa Cruz ve Cruzeiro.

Medyada çıkan Brasileirão 06 sonu tahminleri de ligin dengesini doğrular nitelikte. Geçen gün Lance! adlı şahane spor gazetesinde birkaç yazar ilk ve son dört tahminlerini açıkladılar. İşin ilginci, kimi yazarların ilk dörde koydukları takımların başka yazarların son dördünde yer almasıydı.

Türkiye’de Fenerbahçe’nin düşme hattında cengaverce mücadele etmesi, İngiltere’de Manchester United’ın ilk üçü zorlamaması, İtalya’da Juventus’un ligi orta sıralarda bitirmesi mümkün mü? “Futbolda her şey mümkün,” denir. Bense bu kanıya, “Günümüz endüstriyel futbolunda her şey o kadar da mümkün değil,” diye karşı çıkmak istiyorum. Brezilya dünyadaki endüstriyel futbol düzenine oyuncu bazında müthiş katkılar yapan bir ülke olsa da endüstriyel futbolun ülkenin kendi şampiyonalarında pek etkili olmadığı söylenebilir.

Brezilyalı futbolcuların yalnızca takımlarını başarıya taşımak için değil, aynı zamanda daha fazla para kazanabilmek için yabancı kulüplerin dikkatini çekerek yurtdışında oynamak istemeleri hem oyuncular hem takımlar arasındaki mücadeleyi ateşliyor. Böylece maçlar kıran kırana geçiyor, zaten yuvarlak bir oyun olan futbolda favori kavramı büyük ölçüde ortadan kalmış oluyor. Ayrıca Haziran’da başlayacak olan 2006 Dünya Kupası dolayısıyla birçok oyuncu Parreira’nın gözüne girmek için her zamankinden fazla gayret gösterecekler.

Yeri gelmişken Brezilya futbolunun yapısından da biraz söz etmek lazım. Brezilya liglerinde her zaman genç yetenekler ve yurtdışından dönmüş yaşlı futbolcular büyük yer tutarlar. Özellikle liglerin başlangıç dönemlerinde birçok yabancı gözlemci maçları izleyerek genç yetenekleri tespit etmeye çalışırlar, çünkü yeterince erken ve hızlı davrandıkları takdirde genç oyuncuları fiyatları çok yükselmeden ve başka kulüplerle çekişmeden alabilirler. Zaten bu durumdan dolayı birçok genç oyuncu da takımlarının başarısından önce kendi yıldızlarının parlamasını düşünürler. Dolayısıyla yurtdışında oynamış Brezilyalı futbolcuların emeklilikleri yakınken Brezilya’ya dönerek gönül verdikleri takımlarla şampiyonluk yaşamak istemeleri adeta bir gelenek halini almıştır.

Lafı fazla uzatmayayım. Brasileirão 06’nın ilk iki maçı, Juventude Paraná ve Vasco – Internacional arasında, kalan maçlarsa Pazar günü oynanacak. Hadi çocuklar, futbol neymiş görelim, gözümüz gönlümüz şenlensin!

2006/04/10

Şampiyonlar Pazarı

(foto: Antonio Gauderio/Folha Imagem)

Brezilya futbolunun en önemli eyalet şampiyonaları sayılabilecek Rio, São Paulo ve Rio Grande Do Sul liglerinin şampiyonları bugün saat 16:00’da oynanan karşılaşmalarla belli oldu.

Final karşılaşmasız, puana dayalı lig usülü oynanan Campeonato Paulista’nın şampiyonu, Santos Portuguesa ve Ituano São Paulo maçları sonucunda belirlendi. SP Ituano’yu maçın ilk 5 dakikasında attığı iki golle (Thiago ve serbest vuruştan Rogério Ceni) yenerken Santos da düşme potasındaki Portuguesa’yı 2-0 yenince Pelé’nin takımı Santos lig boyunca pek parlak bir futbol oynamamasına rağmen uzun yıllar sonra ilk eyalet şampiyonasını kucaklamış oldu.

Mogi şehrinde oynanan Ituano – São Paulo maçının sonunda epey ilginç olaylar vardı. Maçın son dakikalarında ateşli taraftarlar dikenli tel filan dinlemeden sahaya dalmaya başladılar. Hatta tişörtsüz taraftarlar sahada dans ederek koştururken oyun bir süre daha devam etti. Staddaki tüm emniyet birimleri nedense birden ortadan kayboldu ve hakem oyunu bitirince taraftarlar Tricolor oyuncularının üstüne atlayarak formalarını kapmaya çalıştılar. İlk golün sahibi genç Thiago bir grup taraftarın arasında kaldı ve ortada polis molis olmadığı için üzerinde yalnızca donu (bildiğin beyaz slip don) kalana dek, çorapları ve kramponlarına dek soyuldu. Neyse ki SP’nin masörü olduğunu tahmin ettiğim iri bir ağabey imdada yetişti de çocuk donunu kurtarabildi.

Bu sonuçlarla Portuguesa küme düşerken Peixe’nin teknik direktörü, Real Madrid kovulganı Vanderlei Luxemburgo ise 6. Campeanota Paulista kupasını kaldırdı. Önceki kupaları Bragantino (1990), Palmeiras (1993, 1994, 1996) ve Corinthians (2001) şeklindeydi.

SP eyaletini Pelé’nin takımı kazanırken Rio De Janeiro’da şampiyon olan takımsa Garrincha’nın takımı Botafogo idi. Şampiyona finalinin ilk ayağını sürpriz takım Madureira karşısında 2-0 kazanan Fogão ikinci maçı da 3-1 galip tamamlayarak Carioca şampiyonluğuna ulaştı.

Güneyde ise galibiyetsiz, tuhaf bir şampiyonluk yaşandı. İlk maçı 0-0 sonuçlanan Gre-Nal derbisinin Internacional’ın evi Beira Rio’da gerçekleşen ikinci ayağı 1-1 berabere bitmesine rağmen Grêmio deplasmanda gol attığı için eyalet kupasını kaldıran isim oldu.

Şöyle bir yerel spor haberleri modeli yapmak istiyorum: Goiás Atlético Goianense’yi 1-0 yenerek Goiás eyalet şampiyonluğunu, Ceará Fortaleza’yı ilk ayaktaki gibi 1-0 yenerek Ceará eyalet şampiyonluğunu, Sport Recife Santa Cruz’u penaltı atışları sonucunda yenerek Pernambuco eyalet şampiyonluğunu, Paraná Clube ADAP’ı iki ayaklı final sonucunda devirerek Paraná eyalet şampiyonluğunu, Figueirense Joinville’yi 3-0 yenerek Santa Catarina eyalet şampiyonluğunu kazandı. Cruzeiro da geçen haftaki maçta Ipatinga’yı yenerek Minas Gerais eyalet şampiyonluğunu kazanmıştı.

Dünya kupası yaklaşırken Brezilyalı kimi oyuncuların durumlarıysa şöyle: Kaká Chievo karşında hat-trick yaptı, Ronaldo Real Sociedad’a sağlam bir vole çaktıktan sonra sakatlanarak oyundan çıktı (böylece hem Real Madrid formasıyla çıktığı 164. maçta 100. golünü attı, hem de arka arkaya dört lig maçında rakip ağları havalandırmış oldu), Roberto Carlos önceki maçtan cezalı olduğu için forma giymedi, Cicinho sağdan gümbür gümbür bindirmeye devam etti, Robinho ise iyi bir oyun çıkarsa da maçı golsüz kapadı, Adriano takımının Ascoli’yi 2-1 yendiği maçta forma giymedi, Ronaldinho Gaúcho takımının Santander ile 2-2 berabere kaldığı maçta sakatlığı nedeniyle yer almadı, uzaya çıkan ilk Brezilyalı astronot Marcos Pontes yukarıda geçirdiği on günün ardından dün dünyaya döndü. İşte böyle.

2006/04/06

Uçtu Uçtu Romário Uçtu

Pelé’den sonra dünyanın en golcü oyuncusunu unvanını elinde bulunduran Romário paşa yuvadan uçtu, A.B.D.’ye kondu.

Emekliliğe Garforth Town’da kavuşması beklenirken geçtiğimiz hafta İngilizlere bir çalım atarak Miami F.C. ile anlaşan Romário, transfer ayrıntılarında bir pürüz çıkmadığı takdirde Nisan ayı sonunda Miami’nin sezon açılış maçında sahaya çıkacak. Miami, A.B.D.’nin ikinci ligi ayarındaki United Soccer Leagues’in birinci klasmanında yer alıyor.

Romário’nun Pelé’den sonra 1000 gol sınırını geçen tek oyuncu olmasına ramak var (an itibariyle 959 golde). Sürekli Pelé ile dalaşan ve Pelé’nin 1000 küsur gole stadyum açılış maçları, dostluk maçları, kofti penaltılar vs sayesinde ulaştığını söyleyen Baixinho rekora ortak olmak için elinden geleni yapıyor.

Geçen aylarda Almanya’dan amatör bir takımın Brezilya’ya antrenmana geldiğini duyunca da Romário’nun eski kulübü Vasco Da Gama hemen özel bir maç ayarlamıştı. Ancak maç saati geldiğinde Alman ekibinin sadece amatör değil, aynı zamanda bir veteran (50 yaş üstü) takımı olduğu anlaşılmış, Romário da işin bokunu çıkarmamak için takımına resmi Vasco formasını çıkarttırıp göbekli amcalarla kısa bir antrenman yapmakla yetinmişti.

Bu arada Romário’nun maceraları asla bitmiyor... Yıllar önce falanca spor bölümünde eğitim görmek üzere üniversiteye başvuran, sonraysa Avrupa’ya gideceği için eğitimine ara veren kahramanımız geçtiğimiz aylarda üniversite macerasına devam etmek istemiş ve bir yolunu buldurup sınava filan girmeden özel bir üniversitenin moda tasarımı bölümüne kaydolmuştu. Bu noktada Brezilya’da üniversite okumuş kişilerin hapse girdiklerinde okumamış kişilerden farklı hapishanelerde ağırlandıklarını söylemek gerek. Fakat Romário üniversite havasını beğenmeyince milletvekilliğine el atmıştı; milletvekilleri bırak farklı hapishaneyi, dokunulmazlığa kavuşuyor, hapse filan girmiyorlar. Ne tatlı olurdu ya, Romário paşa!

Neyse bırakalım bunları... Romário hepsini bir kenara bırakıp kapağı A.B.D.’ye attı. Sezon öncesi hazırlıklarını Brezilya’da sürdüren Miami F.C. birkaç hafta önce kadrosuna Baixinho’nun eski bir arkadaşını katmıştı: ’94 Dünya Kupasını kaldıran Seleção kadrosundan hatırlanabilecek 38’lik delikanlı Zinho!

Miami F.C.’nin teknik direktörü de bir Brezilyalı: Vitória altyapısının başındayken Dida’yı keşfettiği söylenen Chiquinho De Assis. Romário’nun keşfedilecek pek bir tarafı kalmadı, ama binli gollere varabilmek için anlayışlı arkadaşlara ihtiyaç duyduğu kesin.

Bakalım Romário iklim açısından Rio De Janeiro’yu pek aratmayan Miami’de vatandaşı Zinho ve Chiquinho’nun da yardımıyla binlere ulaşabilecek mi...

2006/04/04

Heyecanlı Haftasonu

Geçtiğimiz haftasonu hem Brezilya’da hem de İspanya’da Brezilya futbolunu yakından ilgilendiren karşılaşmalar oynandı. Paulistão 06’nın en önemli maçlarından São Paulo - Santos karşılaşması Tricolor’un 3-1 üstünlüğüyle biterken Atlantik’in diğer yanındaki Barcelona - Real Madrid maçı 1-1 sonuçlandı. Ben öncelikle São Paulo derbisine değinmek istiyorum.

SP - Santos maçının Paulista eyalet ligi açısından önemi büyüktü. 9 Nisan Pazar günü saat 16:00’da oynanacak karşılaşmaların ardından sona erecek Campeonato Paulista’nın şampiyonuna doğrudan etki edebilecek bir maçtı, etti de. Maçtan önce lider konumdaki Santos ile ikinci sıradaki São Paulo arasında 4 puan fark vardı. Maçın ardından bu fark 1 puana indi. Yani Santos evi Vila Belmiro’da düşme hattındaki Portuguesa karşısında oynayacağı son maçı mağlup veya berabere tamamlarsa şampiyonluğu kutlayabilmek için São Paulo’nun Ituano deplasmanında yenilmesini beklemek durumunda.

Maça gelince... Santos’un ligdeki konumuna aldanmamak lazım. Brezilyalı teknik adamların en gıcıklarından Vanderlei Luxemburgo sezon başından beri takımına gayet sıkıcı bir kontratak futbolu oynatıyordu. Oynattığı futbolla birçok takımı yenmiş olsa da São Paulo gibi ciddi bir rakip karşısında döküm döküm döküldü. Santos oyun kurmaktan aciz, sahasına kapanmış, ezik bir görüntü sergiledi ve São Paulo, evi Morumbi’de oynadığı karşılaşmada 1-0 yenik düşmesine rağmen sonucu 3-1’e çevirmeyi başardı.

Maçın daha 4. dakikasında nizami bir golü iptal edilen São Paulo, Léo Lima’nın 26. dakikada gole çevirdiği bir penaltıyla 1-0 geriye düştü. Ancak rekortmen kaleci Rogério Ceni ilk yarının sonunda kullandığı penaltıyla skoru 1-1’e getirdi.

Santos hücum adına pek bir şey gerçekleştirmezken defans oyuncusu Luiz Alberto’nun ikinci yarının başlarında ikinci sarı karttan oyun dışı kalmasıyla birlikte iyice çaresiz durumlara düştü. Bu andan sonra São Paulo’nun atakları daha da arttı ve Morumbi’nin üç renklisi genç golcü Thiago ve kurt forvet Alex Dias’ın ağlara yolladığı iki golle hem maçı 3-1 önde tamamladı, hem de oynadığı futbolla ayakta alkışlandı.

São Paulo gün itibariyle Brezilya’nın en iyi takımı. Takım sezon başında birçok önemli ismi kaybetmiş olmasına rağmen özellikle hücum hattında yapılan sağlam takviyeler sayesinde Muricy Ramalho’nun ellerinde yeşeriyor. Yani geçen yılın Libertadores ve Dünya Kulüpler Kupası şampiyonu Tricolor bu yıl da her kulvara iddialı giriyor. Santos ise adını doğrularcasına azizlere emanet...

Dünyanın en keyifli maçlarından Barcelona - Real Madrid karşılaşması da adına yakışır şekilde nefesleri kesti. Zaten abiler öyle bir atmosfer yaratıyorlar ki maç oynanmasa bile iki takımın kadrolarını, önceki maçlarını düşünüp zevkten zevke koşabiliriz.

Maçtan önce takımların en büyük silahlarının “Ronaldo”ları olduğu söyleniyordu. Gerçekten de öyle oldu. Ama oyundan bahsetmeden önce ne tesadüf ki ikisi de Brezilyalı ve ne tesadüf ki ikisi de birden fazla defa FIFA tarafından dünyanın en iyi oyuncusu seçilmiş olan Ronald(inh)oların isimlerine değinmek istiyorum.

Ronaldo parlamaya başladığı yıllarda Seleção kadrosunda bir Ronaldo daha (Ronaldão, yani Büyük Ronaldo) olduğu için Brezilya’da Ronaldinho diye tanınmış, ağızları açık bırakan futbol yeteneği sayesinde Fenômeno (yani fenomen, süper bir insan, oha) lakabını almıştı. Kendisinden birkaç yıl sonra ünlenen diğer Ronaldo ise isimler karışmasın diye Ronaldinho Gaúcho (yani Rio Grande Do Sul eyaletinden çıkma küçük Ronaldo) diye anılmıştı. Aradan yıllar geçmiş ve iki oyuncu dünyanın seçkin futbolcuları arasına katılmış olsalar da Brezilya’da Ronaldo halen sıklıkla Ronaldinho veya Ronaldo Fenômeno, Barcelonalı Ronaldinho ise Ronaldinho Gaúcho diye anılır. Ben de genelde öyle yapıyorum, aferim bana.

Geyiği geçelim de maça gelelim. Kamyon dolusu Brezilyalının forma giydiği Barcelona - Real Madrid maçında Roberto Carlos kendisinden beklenmeyen bir amatörlük seviyesine ulaşarak daha ilk dakikalarda gereksiz bir penaltı ve sonsuz vırvır dolayısıyla iki sarı kart gördü ve oyun dışında kaldı. Penaltı Ronaldinho Gaúcho tarafından gole çevrilince Barcelona 1-0 öne geçti. Real Madrid ise Camp Nou’da 10 kişi ve mağlup durumda olmasına rağmen pes etmedi ve fenomen oğlan Ronaldo’nun vatandaşı Julio Baptista’dan aldığı şahane bir pası aynı şahanelikle gole çevirmesiyle beraberliği yakaladı. Bu noktada bir lafım da Real Madrid’in teknik direktörü J. L. Caro efendiye: Sen ki takımın maçın başında on kişi kalınca Guti gibi gereksiz bir elemanın yerine Robinho’yu çıkarır, yerine Mejia gibi tuhaf bir savunma elemanı koyarsın, işte o zaman beraberlikle kalırsın (aldım mı gazı? aldım!).

Ne diyordum? Barcelona özellikle son dakikalarda kazma sağ bek Belletti ve Celtic’te nice kez gönülleri çelmiş olsa da Barcelona’ya epey geç gelmiş olan Larsson’un harcadığı pozisyonlar yüzünden başka gol bulamadı. Ronaldinho Gaúcho bütün serbest vuruşları baraja nişanlasa da hınzır gülümsemesiyle yine kalpleri kazanmasını bildi. Bu haftasonu yazısı da böyle kapandı.